Aslında Orası Sadece Müze Değilmiş – Çamlık (Aziziye)

Demiryolu bazen bizi sevdiklerimize kavuştururken, bazen de ayırır. Uğurlayanları üzerken, karşılayanları sevindirir. Kavuşmalarda da, ayrılmalarda da sarılmaların şahididir istasyonlar…
İşte bunlardan biridir Aziziye İstasyonu… Şimdiki adıyla ise ÇAMLIK…
Adı tren istasyonu ile özdeşleşmiş bir köy. Zeytinin, incirin, pamuğun, üzümün diyarı… Ama daha da çok İzmir’den Aydın’a giden yol üzerinde önemli bir kavşak. Bir mola yeri…
Türkiye’nin ilk demiryolu olan İzmir- Aydın Demir Yolu’nun buradan geçmesi ile önemi artmış bir yerleşim.
19. yüzyılın ikinci yarısı İzmir’de İngilizler ve Fransızlar başta olmak üzere kalabalık bir Avrupalı (Levanten) işadamı topluluğunun olduğu yıllardı. Bu iş adamlarının bir kısmı ticaret ve madencilik ile uğraşırken, pek çoğu da, Ege’nin verimli topraklarında yetişen ürünlerin Avrupa’ya ihracını sağlıyorlardı. Ürün, deve kervanlarıyla yavaş ve verimsiz bir şekilde İzmir’e ulaşırken, çoğu ürün de yolda çürüyordu. İngilizler bu zarardan kurtulmak için bir formül arayışına giriştiler. Ürünlerin nakliyesi demiryolu ile olursa zararlarını azaltacaklarını düşünerek, ulaşımı demiryoluna çevirmek için işe koyuldular.
Padişah Abdülmecit 1856 yılında, bu yararlı yatırıma onay verdi. Kurulan şirket, İngiltere’den mühendisler ve işçiler getirtti. On yıl süren çalışmaların sonucunda 133 kilometrelik demiryolu tamamlandı. Bu arada Abdülmecid öldü. Ancak projeye yerine geçen Abdülaziz de destek verdi.
Yolun en zor bölümü olan Selatin Dağı’ndaki Selçuk’u Reşadiye’ye (Ortaklar) bağlayacak olan küçük tünellerin açılması oldukça uzun sürdü. Selçuk’un deniz seviyesinden yüksekliği 11 metre iken, Aziziye’nin 233 metre idi. Demiryolu bu yükseklikteki yolu iki büyük tünelle tırmandı. İlk tünel daha az zorladı ama diğeri çok zaman aldı. İkinci tünel Aziziye tepesine kadar ulaşıyordu ve çok ürkütücü idi. Tünelden çıkışı o dönemin bir yazarı şöyle anlatmıştı. “Tünelin karanlığından ve havasızlığından birdenbire ziya ve hava bolluğu içindeki Aziziye Çamlığı’na girilince hissedilen zevk doyulabilecek şeylerden değildir.”
İngiliz Şirketi’nin mühendisleri köye yerleşerek, kendilerine burada bir köşk inşa etmişler, at gezintileri için belirli aralıklarla çam ağaçları dikmişlerdi. Bu gün İzmir’de yaz aylarında sıcaklar yaşanırken, yüz yaşını aşmış çamların altı ise son derece serin oluyor.
Ege’de İngilizlerin başlattığı demiryolu inşaatları bir yandan Levantenlerin ticaretini kolaylaştırarak, kazançlarını artırırken, diğer yandan da o dönemlerde yapılan kazı çalışmalarında çıkan bazı eserlerin yurt dışına kaçırılmasına da neden oldu. Cumhuriyet kurulana kadar da demiryollarının yönetimi yabancıların elinde kaldı.
Cumhuriyet kurulduktan sonra demiryolunun önemi daha da arttı. Sadece yolcu ve yük taşımakla kalmayıp, kalkınmanın motoru oldu.
1950’lere kadar demiryolları önemini korudu. Ancak bundan sonraki yıllarda demiryolu hep geri plana itildi. 1997 yılına gelindiğinde elektrikli hatlar yapılmaya başlayıncaya kadar.
Elbette o zamana kadar trenler kömürle çalışan buharlı lokomotiflerden ibaretti. Peki elektrikliye geçilince bu lokomotifler ne olacaktı?
1991 yılında adı artık Çamlık olmuş Aziziye’de Buharlı Lokomotif Açık Hava Müzesi açılınca lokomotifler sergilenmek üzere buraya geldi. Çamlık daha da bir ünlenmişti artık.
Müzede Alman, İngiliz, Fransız, Amerikan, İsveç ve Çekoslovak yapımı, tarihe tanıklık etmiş en eskisi 1887, en yenisi 1952 yapımı, 45 buharlı lokomotif sergileniyor. Bunların arasında dünyada sadece 2 tane bulunan ve odunla çalışan İngiliz yapımı lokomotif de var.
1926 yılında Ulu Önder Atatürk için Almanya’da üretilmiş olan bir vagon da burada. Vagonda bir toplantı salonu, mutfak, banyo ve yatak odaları var. Vagon orijinalliği korunarak, pek çok kez restorasyon geçirmiş. Atatürk yurt genelinde tren ile yaptığı pek çok seyahatinde bu vagonu kullanmış.
Bu günlerde ise yeni bir restorasyon için hazırlanıyor.
Bunların yanı sıra dört vinç, su pompaları, motorin taşıma tankı, bir açık ve bir kapalı yolcu vagonu, su cenderesi, lokomotiflerin tamir atölyesi, 1850 yılından kalma bir tuvalet ve 900 metre uzunluğunda eski bir tünel de yer alıyor.
Atatürk’ün tren yolculuklarında çekilmiş fotoğraflarının yer aldığı küçük bir de fotoğraf sergisi…
Atatürk Çamlık’ta…
Cumhurbaşkanlığı döneminde, yanında İsmet İnönü, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Başbakan Celal Bayar ile birlikte 1937 yılının Ekim ayında Söke- Kuşadası bölgesinde gerçekleştirilen Ege Manevralarını izlemek için bu bölgeye gelmiş ve manevraları iki gün izlemiş.
Ankara’dan trenle Nazilli’ye gelen heyet ile 9 Ekim 1937’de Nazilli- Sümerbank Basma Fabrikası’nın açılışını yaparak, buradan 10 Ekim’de Çamlık Köyü’ne gelen Atatürk, Kuşadası-Karaova bölgesinde çıkartmayı izlemiş ve aynı gün Kuşadası’na gelerek, süvari birliğine tatbikat yaptırmış. Heyet, gece de Çamlık’taki tarihi evde konaklamış. Ertesi gün yine trenle Çamlık-Selçuk üzerinden İzmir’e ve oradan da Ankara’ya yola çıkmışlar.
Benim Çamlık’taki bu müze ile tanışmam ise 2003 yılına kadar uzanıyor. Değerli gazeteci Sevgili Nedim Atilla o yıllarda “İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı” yayını olarak “İzmir Demiryolları” adlı kitabını çıkarmıştı. Ben de o zaman “İzmir İçin Düşünceden Eyleme” grubunun üyesiydim. Nedim Bey bu gruba Alsancak Tren İstasyonu’ndan başlayan ve Aydın’a doğru devam eden, istasyonlarda inip, bir sonraki trene kadar molalar vererek devam eden bir gezi düzenliyordu. Elbette hemen katıldım. Bir mola da Çamlık’ta verilecek, oradaki hangarda hem yanımızda getirdiğimiz yemekler yenilecek, hem de müze gezilecekti. Şahane bir gezi oldu. Nedim Bey bizlere kitabını imzaladı. Yazacağım kitap ve yazılarda kaynak olacağını o zaman bilmediğim kitap kütüphanemde yerini aldı.
Aradan geçen on beş yıl sonra yayınlanan “Köy Köy Ege” kitabımın izinde arkadaşlarım ile gezmeye başladığımızda sıra Çamlık’a gelince, keşif için bir kez daha gitmek gerekti. Zira en son kitap ile ilgili çalışma yaparken gitmiştik ve aradan 2 yıl geçmişti. Değişiklikler olabilirdi.
İyi ki gitmişiz…
O güne kadar orayı sadece bir lokomotif müzesi olarak algılamış olduğumuz için bahçesindeki küçük cafesi dışında başka bir hizmet olup, olmadığının farkında bile değildik.
Bu gidişimizde anladık ki; aslında orası sadece bir müze değildi…
Müzenin hayatını idame ettirmesini sağlayan çok önemli bir unsur daha vardı.
Peki biz bu defa bunu nasıl fark ettik?
Elbette yeni gelen Müdürü Burçin Büyükoral sayesinde…
Burçin Hanım son derece profesyonel bir yönetici. 30 yıllık iş tecrübesini harmanlayarak, buranın dört dörtlük bir “Müze/Dinlenme ve Yemekli Mola yeri olmasını sağlamış.
Yıllarca önünden geçip gittiğimiz, sadece lokomotif müzesi sandığımız yerdeki restorantların herkesin gelebileceği kahvaltı ve yemek mekanlarına dönüşmesi için bir yıl boyunca gecesini gündüzüne katarak çalışmış durmuş. İğneden ipliğe, bahçedeki güllerden, kahvaltıda verilecek ev reçellerinin yapımına kadar hepsiyle tek tek ilgilenen, her an, her yerde Burçin Hanım…
An geliyor odasında resmi bir grup ile bağlantı kuruyor, an geliyor kahvaltı eden misafirlerine “bir eksiğiniz var mı, size biraz daha pişi yaptırayım mı?” diye soruyor, an geliyor eline bir gül makası almış, gülleri buduyor…
Tamamen doğal ürünler ile hazırlanmış kahvaltının her bir ürünü kontrolünden geçmiş. Grubumuz kahvaltıdan çok büyük keyif alıyor. Kahvaltı bitmeden turist grupları gelmeye başlayınca, Burçin Hanım koşarak açık büfe yemeğin verileceği salona koşuyor. Misafirlerin memnuniyeti onun mutluluk kaynağı…
Öyle ki; buraya tren ile gelen misafirleri tren istasyonuna bir servis göndererek aldırıyor, sonra da tekrar bıraktırıyor. “Atatürk’ün vagonunu restore ettiriyoruz” derken gözleri parlıyor. “Kaldığı evin de restorasyonu için girişimleri olur belki” diye düşünüyorum içimden…
Burçin Hanım’ın enerjisi ve gülen yüzü yansımış buraya. Artık sırtı yere gelmez…
Keşke bir de butik otel olsa burada dediğimde, “Neden olmasın, bu konu ile ilgili düşünmek lazım” diyor muzipte gülerek…
Burası Devlet Demiryolları’ndan Kırcılar Holding tarafından kiralanarak, işletilen bir yer. Mustafa Kırcı, “Müzecilik ile gastronomiyi birleştirdik. Hedefimiz hem kendimizi anlatmak, hem nereden nereye geldiğimiz göstermekti. Bunun için müzemizde Atatürk köşesini de oluşturduk, geçmişte neler yaşandığını gösterirken gelecek için bir şeyler yapmak gerektiğini insanlara aşılamak istiyoruz.” diyor bir röportajında…
Aslında tek bir restoran değil, farklı konseptlerde 5 ayrı salon ile dünyanın dört bir yanından gelen misafirleri ağırlama kapasitesi var. Anadolu’nun yöresel lezzetleri yanında dünya mutfaklarına da hitap eden restorantında özellikle Çinli turistler saatlerce zaman geçiriyor.
Üzücü olan ise bu kadar uzaklardan gelenler biliyor da, tadını çıkarıyor da buraların, İzmir’in yanı başında, dibinde bulunan, bu çok özel yeri o kadar az kişi biliyor ki…
Tarih boyunca bu kadar önemli olaya ev sahipliği yapmış Çamlık köyünün kenarından geçerken, yemyeşil doğası, korumaya alınması gereken eski yapıları, lokomotif müzesi, lezzetli yemekleri ve mütevazı duruşu ile yolun kenarından size seslenişini duyarsanız şaşırmayın. Artık size kendini göstermek için harekete de geçti… Hadi bakalım biz de biraz ilgi gösterelim ki; yaşamını sürdürebilsin.
Çamlık’a Selçuk’tan Aydın yoluna doğru devam ettiğinizde 9 kilometre sonra varırsınız. İzmir Basmane’den Denizli treni ile gelebileceğiz gibi, Selçuk’tan kalkan dolmuşlara binerek de gidebilirsiniz.

Kaynaklar:
1)Atilla N., İzmir Demiryolları , İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı, İzmir 2003
2)İnce N., Yeni Asır Gazetesi, https://www.yeniasir.com.tr/pazar/2018/05/13/gastronomi-ile-muzeyi-birlestirdik, İzmir, Mayıs 2018
3)Tanıtım, http://aziziyerestaurant.net/salonlar.aspx, Aralık 2018