Kategori: Anılar/Hikayeler

İzmir’de son derece önemli işlere imza atan çok değerli sanatçılarımız var… Acaba biz onların gerçekleştirdikleri işleri biliyor muyuz? Hatta onları yeterince tanıyor muyuz? İşte bu sanatçılardan biri de duygularını müziğiyle anlatan Yılmaz Demirtaş… Ben onu ilk olarak, özel bir gecemizde şarkı söylemeye geldiğinde tanıdım. Gecenin ardından “O ne sesti öyle” derken, bir gün “Koro çalışmalarınızda…

Batı Anadolu tarihinde bereketli nehir havzalarının rolü çok önemlidir… Bunların başında ise Küçük Menderes Nehri Havzası gelir… Kuzeyden Ege Bölgesi’nin çatısı tabir edilen Bozdağlar, güneyinden Aydın dağları, batısından ise Alaman dağları ile çevrili Küçük Menderes Nehri ise Büyük Menderes ve Gediz’den sonra Batı Anadolu’nun en uzun nehridir. Yüzyıllar boyunca denize kavuşma sevdası ile akıp dururken,…

Her şey akar, her şey devinir ve hiçbir şey olduğu gibi kalmaz… Efesli Herakleitos ile özdeşleşmiş olan bu deyiş; doğada hiçbir şeyin aynı kalmadığını, her anın bir önceki ve bir sonraki andan farklı olduğunu ne güzel anlatır… Yaşamımız boyunca an gelir çok derin bir denizin dibinde, an gelir çok yüksek bir dağın tepesinde buluruz kendimizi,…

Çocukluk ve gençlik yıllarımda bana “Nerelisin?” diye sorulduğunda, “İzmirliyim” deyince, onlar da bana “Peki İzmir’e nereden gelmişsiniz?” diye sorarlardı. Ben de ısrarla “İzmirliyim, zira dedemin babası da İzmir’deymiş. Ondan öncesini ise bilmiyorum. İzmirli olabilmek için ne kadar süredir buralarda yaşamış olmak gerekiyor?” diyerek kızardım. Zira halam ile babam, “ondan öncesi” konusunda pek anlaşamazlardı. Halam dedelerinin…

“Kentin dışındaki işçi mahallesinin üzerindeki dumanlı, isli hava her gün fabrikanın düdüğü ile titrer, uğuldardı; bu çağrıya uyanan, uyku sersemliğini üzerlerinden henüz atamamış, asık yüzlü insanlar, kül rengi küçük evlerinden sokağa ürkmüş, tahtakuruları gibi boşalır, sabahın ayaz alacakaranlığında çamurlu sokakta fabrikanın yüksek taş duvarlarına doğru yürürlerdi…” diye uzun bir cümle başlıyordu Maksim Gorki’nin “Ana” adlı…

Mayıs… Ayların en güzelidir… Zira mayıs, bir uyanıştır, bir mucizedir… Bayram, hatta festival… Dahası bir oluş, bir yeniden doğuştur… Kuşlar, böcekler, papatya, gelincik, çayır, çimen, ağaç, çiçek, mimoza, zakkum uyanır. Mayıs demek; erguvan çiçeği demek, erguvan çiçeği ıhlamur, ıhlamur ise bahardır… Beklenendir… Böylesine özellikleri ile mayıs insanlığa çoğunlukla mutluluk getirse de, tarihte bazı hazin olayların…

Pantha rhei, pantha khorei, kai udem menei… Her şey akar, her şey devinir ve hiçbir şey olduğu gibi kalmaz… Binlerce yıl önce söylenmiş ve Efesli Herakleitos ile özdeşleşmiş olan bu deyiş; doğada hiçbir şeyin aynı kalmadığını, her anın bir önceki ve bir sonraki andan farklı olduğunu öyle güzel anlatır ki… Yaşamımız boyunca an gelir derin…

Eğitimli bir insan olmasına rağmen, ortaokulu bitirdikten sonra liseye, daha sonra da üniversiteye devam etmek isteyen anneme “Bâb-ı Alî’ye katip mi olacaksın? (*) Biz seni Entitü’ye göndermeyi düşünüyoruz.” diye yanıt veren dedeme, annemin itiraz etmesi pek de mümkün değildi. Her ne kadar hayatının ilerleyen dönemlerinde Enstitü mezunu olmasının faydasını görse de annem ömrü boyunca üniversite…

Onlar okuma alışanlığının son derece azaldığı günümüzde hem çocuklarına, hem çevrelerine okuma alışkanlığı kazandırmak için 3 yıl önce harekete geçtiler… İşleri kolay değildi. Zira artık iki satır yazıyı bile okumaya üşenen bir toplumduk. Hele çocuklar cep telefonlarının esiri olmuş, gözlerini sosyal medyadan alamıyorlardı. Bir grup anne bir araya gelerek düşündüler, taşındılar. Çocukları ile aynı anda,…

Onlar 50 yıl önce “Hadi bir folklor derneği kuralım” diye yola çıktıklarında kimilerimiz henüz doğmamış, kimilerimiz ilkokula yeni başlamış, bir kısmımız ise ergenlik çağına yeni girmişti… Kurdukları derneğin adını “İzmir Turizm ve Folklor Derneği” koymuşlardı. Zira amaçları Anadolu’nun zengin kültürünü, geleneğini, göreneğini, yemeğini, oyununu, müziğini, türküsünü, edebiyatını, adetlerini, inançlarını, giysilerini inceleyip araştırarak, aslına uygun olarak…

Hani bazen nereye gideceğinize karar vermeden, evden çıkarsınız ve yol boyunca “oraya mı gidelim, buraya mı?” derken bir de bakarsınız, o an olmanız gereken yerdesinizdir. Hatta o gün karşılaşmanız gereken kişi de tam siz bir fotoğraf çekerken nezaket göstererek, zarifçe durur ve bitirmenizi bekler. Bu nezaket karşısında tebessüm ile teşekkür edersiniz. İşte sevgili Gülnur Vural…

Hikaye geçtiğimiz yıl arkadaşlarımız Kadri ve Hüseyin’in Kavala’yı ziyareti ile başlıyor… Hüseyin, Batı Trakya’nın İskeçe şehrinde yaşayan bir ailenin oğlu. Her yaz ailesini görmeye giderken, bu defa Kadri de ona eşlik ediyor. Kadri’nin ailesi de mübadele ile Kavala’nın Moushteni (Müştiyan) köyünden İzmir’in Selçuk ilçesinin Şirince köyüne gelen mübadil bir aile. Amaçları önce Hüseyin’in ailesini ziyaret…

“Her hikaye bir yolculuktur”, “her yolculuk da bir hikaye içerir” diye neredeyse her gün yollardayız ve gittiğimiz her yerde “hikayeler” çalınıyor kulağımıza… Uzun ya da kısa, pek çoğunu dinliyor veya tanık oluyoruz… Kimisini hemen yazıyoruz, kimisini ise not alıyoruz, günü geldiğinde yazmak için… Ama bu defa öyle bir insan hikayesi var ki; hemen yazılmalı, herkes…

Geçtiğimiz haftalarda yine yolumuz Çeşme Ildırı yolu üzerindeki Barbaros köyüne düşüyor. Amacımız misafirperver insanları, doyumsuz sohbetleri, nefis kahvesi, biber dolması, güler yüzlü teyzeleri ile sizi bir anda içine alıveren köyde birkaç güzel saat geçirmek. İlk olarak köyün girişindeki “Barbaros Köyü Emek, Kültür ve Sanat Evi”ne uğruyoruz. Burası köydeki mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Mimarı ise…

Çocukluğumun vazgeçilmez “bir Cumartesi gezmesi” gibi görünse de aslında bunu sadece bir “gezme” olarak nitelendirmek de haksızlık olur. Bu bir ritüeldir… Belki, “Alt tarafı bir lokma yemek” diyeceksiniz, ama öyle değil… Hatta mesele lokma yemek de değil… Bütün bir hafta okula gitmişsiniz, sonunda günlerden Cumartesi olmuş. O zamanlar Cumartesi günleri de yarım gün okul var.…