Müzik Varsa Hayat Daha Güzel

İzmir’de son derece önemli işlere imza atan çok değerli sanatçılarımız var…
Acaba biz onların gerçekleştirdikleri işleri biliyor muyuz?
Hatta onları yeterince tanıyor muyuz?
İşte bu sanatçılardan biri de duygularını müziğiyle anlatan Yılmaz Demirtaş…
Ben onu ilk olarak, özel bir gecemizde şarkı söylemeye geldiğinde tanıdım. Gecenin ardından “O ne sesti öyle” derken, bir gün “Koro çalışmalarınızda size yardımcı olabilirim,” diye haber gönderdi.
Bir süre kendisi ile koro çalıştık. Bir yandan seslerimizi terbiye etmeyi öğrenirken, diğer yandan güzel vakit geçiriyorduk. Haftada bir yaptığımız çalışmaları iple çeker olmuştuk. Ama en önemlisi o bize duygularımızı müzik ile ifade etmeyi öğretiyordu.
Neredeyse bütün yaşamı müzikti…
Çocuk yaşlarda müziğe başlamış, konservatuarda eğitimini tamamlamıştı.
Müziğini gerek yurtiçi gerekse yurt dışındaki konserlerde icra ederken, önemli müzik festivallerine konuk olmuş, pek çok değerli ödüle layık görülmüştü.
Çoğumuz onu bir müzik insanı olarak tanıyoruz. Ama gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projelerinin çok azından haberdarız.
Müziğini hiçbir zaman sadece hayatını idame ettirmek için yaptığı bir iş olarak görmeyen sanatçı müzik kanalıyla pek çok insanın yüreğine dokunan sosyal projelere neredeyse işinden daha çok vakit ayırıyor.
Bunlardan biraz söz edecek olursak;
Bir yandan “Nesilden Nesile Türküler Sizi Çağırır” diyerek mahalle orkestraları kuruyor, diğer yandan “Türküler Ömre Bedel” diyerek belli bir yaşın üstündeki emeklilere kendilerini ifade edebilecekleri koro ortamları sağlıyor. Ses ve müziğin iyileştirici etkisinin olduğu bilgisinden hareketle, kanser hastaları için hastanelerde “Müzik En Büyük Şifadır” diyerek konserler veriyor, “Adı Hemşire” çalışması ile hemşirelere moral oluyor.
Alzehimer, demance hastaları, down sendromlu ve otistik çocuklar ile birlikte de şarkılar, türküler söylüyor. Nüfus mübadelesinin yıldönümlerinde göç yollarında kaybedilenlerin anısına müzik yapıyor.
Tüm bunların yanı sıra geçtiğimiz yıllarda Kaz Dağları ve İzmir – Menderes’te gerçekleşen orman yangınlarında kaybettiğimiz ağaçlarımız için “HEPİNİZ BİR FİDAN DİKİN” isimli söz ve müziği kendine ait olan bir şarkı yapan Demirtaş, bununla da kalmayıp, çocukları bilinçlendirmek için Efem Çukuru’nda onlarında rol aldığı bir klip çekti. Böylece bir sanatçı olarak topluma olan görevini yerine getiriyordu.
KAZDAĞLARI
Ne zorlukla büyüdük biz
Bakıp görmezden gelmeyin,
Yemyeşil yapraklarımı
Bir altına değişmeyin.
*
Kim bilir kaç yüzyıl oldu
Doğa nefesini buldu
Üstünü altına vermem
Tabiat ana bak soldu.
*
Benim adım Kaz Dağları
Üstüme attın ağları
Genceciktim balta vurdun
Gitti ömrüm gençlik çağları.
*
Oy dağlarım Can dağlarım
İzmir yanar ben ağlarım
Kurdum kuşum ceylanlarım
Talan oldu ona yanarım.
*
Oy dağlarım Can dağlarım
İzmir yanar ben ağlarım
Hepiniz bir fidan dikin
Dinsin akan gözyaşlarım.
O’nu bazen çok şık bir mekânın sahnesinde takım elbisesi ve papyonu ile şarkı, bazen de bir köy meydanında, boynunda bir poşu ile türküler söylerken, bazen de bir ceza ya da huzur evindeki moral gecelerinde görmeniz mümkün…
Gelelim bu günlerde gerçekleştirmeye çalıştığı yeni projesine;
EĞİTİM İMECE PROJESİ
Bu proje Demirtaş’ın çocukların sosyal, kültürel ve sanatsal alanlarda özgüven gelişmelerine büyük destek vereceğine inandığı bir proje…
Köy Enstitüleri Eğitim Sistemi’nde müziğin yerinin ne kadar önemli olduğunu, en az bir enstrüman çalmayan öğrencinin sınıf geçemeyeceğini biliyoruz.
Köy Enstitüleri, bir eğitim yuvası olmanın yanında, bir “kültür ve sanat merkezi” olma özelliği ile de öne çıkar. Enstitülerde genelde güzel sanatların, özelde ise müziğin eğitim içindeki konumu kadar, bunların günlük yaşam içindeki yerleri de önemlidir.
İşte bu proje de aslında köy enstitüleri eğitim sisteminin de önem verdiği öncelikleri uygulamayı içeren bir özelliğe sahip…
DOĞRU DUVAR YIKILMAZ
Pekiyi bu projenin adımları ne olacak? diye sorduğumuzda;
“Müzik varsa hayat daha güzel. Kendilerini anlatmaları için bir enstrüman vermek istiyorum çocuklara. Biz de çocuk olduk. Çocuk mutluluklarımız vardı. Şarkı söylemeyi, bir enstrüman çalmayı severdik ama zamanla yeteneklerimiz, müziği meslek yaptı bize…
Köy çocuklarımız ile 3 yıl müzik yaptım. 23 Nisan konserleri verdik. Heyecanlarını hiç unutmam. Aralarında bazıları şimdilerde konservatuar eğitimi alıyor. Çoğu yerde ne yönlendirici anne baba var ne de öğretmen. Biz yolumuzun kesiştiği, müziğe yetenekli çocuklarımıza enstrüman yardımı ve eğitim desteği vererek başlayacağız.
İlk hedefimiz İzmir civarındaki köyler. İlk köyümüz ise Yakaköy…
Böyle meşakkatli fakat kutsal bir yolun müzik eğitmenlerine, müziği öğrenmek isteyen çocuklarımıza, somut olmayan kültürel mirasın yaşamasına, yaşadığımız şehir olan İzmir’imize, ülkemize ve en önemlisi dünyaya güzellik katacağına inancımız sonsuzdur.”
yanıtını alıyoruz.
“En önemli olgumuz “biz” olmak” derken, “Hedeflerimiz var… Biz üzerimize düşeni yapacağız.” diye devam ediyor.
Peki biz bu projeye nasıl destek olabiliriz?
Çok kolay;
“Evlerimizde kullanmadığımız müzik aletlerimiz varsa bunları köy çocuklarına ulaştırılmak üzere Yılmaz Demirtaş ve ekibine teslim edebiliriz. Hatta bana göre evde yoksa bir müzik aleti alıp, hediye edebiliriz. Bu benim fikrimdir…”
Haydi o zaman İzmir, böyle bir projeye destek olalım.
Son söz: Pekiyi böyle sosyal projelere canı gönülden imza atan bu güzel yürekli insanlar pandemi döneminde sahneye çıkamazken, festivallere gidemezken, işsiz ve parasız kalmışken yine de yılmadan toplum için proje üretmeye çalışıyor da bizler onlar için ne yapıyoruz? Bunu da ciddiyetle düşünmek lazım değil mi?