O bütün ağaçların ilki değil mi?

“Olea prima omnium arborum est”

Adı “ölmez ağacı”dır… Zira ölümsüzlüğün simgesidir… Yaşamın, umudun adıdır. Öleceğini zannettiğimiz anda bir filiz verir, işte o filiz yaşama direnir ve ayakta kalır. Mitolojide zeytin ağacı ile ilgili birbirinden değişik efsaneler söylenir;

Antik Yunan’da baş tanrı Zeus insanlığa en değerli armağanı veren tanrı ya da tanrıçaya yeni kurulan şehrin hükümdarlığını (koruyuculuğunu) bahşedecektir. Bu haberi duyan deniz tanrısı Poseidon ve akıl, bilim, sanat tanrıçası Athena büyük bir mücadeleye girerler. Yarışma çok çetin geçer. Poseidon, insanları keşfedilmemiş uzak diyarlara götürecek görkemli “Atı”, Athena ise insanlığa yüzyıllar boyunca bereket ve yaşam kaynağı olacak “Zeytin ağacını” yaratır. At, neredeyse rüzgar kadar hızlı koşabilmesi ve güçlü görünümüyle gerçekten göz kamaştırıcıdır. Ağaç ise büyüyüp yüz yıllarca yaşayacaktır. Meyvesinden lezzetli yemekler hazırlanmasına yardımcı olacak sağlıklı bir sıvı elde edilecektir. Bu sıvı yaraları iyileştirecek, geceleri aydınlık saçacak, sıcak havalarda gölgesiyle insanları kucaklayacak, odunuyla onları ısıtacaktır. İnsanların huzurlarına sunulan bu armağanlardan sadece bir tanesini seçme hakları vardır. Şehir “zeytin”in gerçekten bir bereket kaynağı olduğunu kabul eder. Ağaç Akropolis’e dikilir. Barışın sembolü zeytin ağacı yerleşik kültürün ve bereketin de temsilcisi olmuştur artık. Athena’nın onuruna yeni kurulan şehre Atina ismi verilir. Bir süre sonra ise Poseidon’un oğlu Halirrothios babasının Atina’ya hakim olamamasının hırsıyla Akropolis’e dikilen zeytin ağacını kesmek için elindeki baltayı sallar fakat büyülü bir şekilde balta ters döner ve Halirrothios’un kafasını keser.

Eski Ahit’te yer alan efsanelerden birine göre de geçmişi Nuh tufanı kadar eskidir…

Tufan biraz durulur gibi olunca Nuh, suların çekilip çekilmediğini anlamak için gemisinin güvertesinden beyaz bir güvercini güneşin battığı yere doğru uçurur. Sular çekilmediği için güvercin gemiye geri döner. Nuh güvercini birkaç gün sonra tekrar salar. Güvercin bir süre sonra ağzında yeni koparılmış zeytin dalı ile gelince Nuh tufanın bittiğini ve suların çekildiğini anlar.

Ağzında zeytin dalı tutan güvercin, o günden sonra umudun, sevginin, iyiliğin ve barışın simgesi olur. Tufanın yok edici gücüne karşı direnen zeytin ağacı ise hayata dönüşün ve ölümsüzlüğün…

Zeytin ağacı “Akdeniz’in ecesi”dir…

Homeros bir gün Ege kıyılarında gezinirken, dinlenmek için bir zeytin ağacına yaslanır. Ağaç dile gelir ve “Herkese aitim ve hiç kimseye ait değilim, siz gelmeden önce de buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım” der ve işte bu nedenle ismi “ölmez ağaç” olarak anılır. Yüzyıllar boyunca yaşayarak, gölgesiyle, odunuyla, meyvesiyle, eşsiz yağıyla toplumlara ve insanlara hayat ve güç kaynağı olur.

Bu efsaneler Antik Yunan’da zeytin ve zeytin ağacının kutsallığını gösteren kanıtlardan yalnızca bir kaçıdır. Yine kutsal bir aileden gelmiş olmanın en önemli işareti zeytin ağacının altında doğmuş olmaktır.

Zeytin yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığı kabul edilir. “Zeytin bütün ağaçların ilkidir” denilmesinin nedeni olur. İnsanlık tarihindeki önemi tüm kutsal kitaplarda, yaratılış ve kuruluş efsanelerinde yer almasından anlaşılır. Bu kadar eski ve değerli bir ağacın farklı kültürlerde karşımıza çıkması hiç de şaşılacak bir durum değildir.

Adem ile Havva hikayesinde ise Adem’in gömüldüğü yerde yeşeren üç ağaçtan biri (diğer ikisi sedir ve servi) olarak karşımıza çıkar…

Dini ayinlerde zeytinden elde edilen yağ, arınma ve kutsanma amacıyla kullanılır. Tevrat’ta Hz. Davut’un kendini benzettiği ağaç olan zeytin, Kuran-ı Kerim’de ise sıkça sözü edilen bir ağaçtır.

Sezar, başında zeytin ağacından bir taçla halkını selamlar ve olimpiyatlarda şampiyonlara zeytinden taç takılır. Herkül’ün silahı da Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği haç da zeytin ağacındandır.

Bugün pek çok dilde değişik söylenişi olan ‘oil’ kelimesi, eski Yunanca’daki zeytin ağacı anlamına gelen “eleia” kelimesinden türemiş, vücuda canlılık ve parlaklık vermek, yaraları iyileştirmek için zeytinyağı kullanılmış, kralların, rahiplerin, asillerin vücutları zeytinyağı ile ovulmuş, antik olimpiyatlarda zafer kazanan atletlere içi vücuda sürülen zeytinyağı dolu seramik kaplar hediye edilmiş…

Eski Yunan kanunlarına göre zeytin ağacı kesenlere ağır cezalar uygulanmış. Bu ise tarihteki bilinen ilk zeytin koruma kanunu olmuş. Hipokrat, yıkanamayanlara, hiç olmazsa zeytinyağıyla vücutlarını ovmalarını önermiş. Sporcular kaslarını parlatıp yumuşatmak için zeytinyağı kullanmışlar. Kandilleri zeytinyağıyla yakmışlar. Kralların ve yeni doğan bebeklerin kutsanmasında da kullanılmış.

Tüm bu söylediklerimizin özeti ise şudur; zeytin ağacı yüzyıllar boyunca kutsallığın, bolluğun, adaletin, sağlığın, gururun, zaferin, refahın, bilgeliğin, aklın, arınmanın ve yeniden doğuşun, zeytin dalı barışın, zeytinyağı da saflık ve sadeliğin, kısaca insanlık için en önemli erdem ve değerleri simgelemiştir…

Daha da ne olsun…

Acaba neden yok etmek istiyoruz?

Sizce de böyle bir ağacı korumak bir yana dünya üzerindeki varlığını daha da artırmak gerekmiyor mu?