Mübadele öncesi Osmanlı topraklarında amane , şarkı, halk türküleri ile zeybek, karşılama gibi yerel danslar üzerine bestelenmiş müziğin icra edildiği mekânlara Amane Kahvehânesi denilirmiş. Ancak bu tanımlama zaman içinde bazı kahvehânelerin fazla müşteri çekebilmek için dönemin popüler müziği olan kantolara, müzikli tiyatrolara, alafranga orkestralara yer vermesiyle bir miktar değişikliğe uğramış. O yüzden Amane Kahvehâneleri’nden söz ederken her iki şekline değinmek gerekiyor…
İlki, hânende ve sazendelerden oluşan ince saz heyetlerinin alaturka ve alafranga repertuvarlarıyla sahne aldıkları mekânlarken, ikincisi ise çok dilli repertuvarları ile daha batılı tarzda olan, müzikli tiyatrolar ve konser kahvehâneleri gibi biletle girilen mekânlar…
Bilinen ilk Amane Kahvehânesi İzmir’de açılmış. 19. yüzyılının ikinci yarısından 1922’ye kadar olan dönemde ön plana çıkan bu kahvehâneler Doğu Akdeniz’in önemli limanlarında oldukça yaygın bir şekilde görülüyor. İzmir bu tür çalgılı kahvehânelerin yoğunlukta açıldığı yer olarak sözü edilen liman kentlerinin en başında geliyor. Buralarda icra edilen müzik önceleri tekdüze iken zamanla İtalyan, Fransız, Rumen, Sırp, Türk, İran, Ermeni ve Çingene müziğinin etkisi altında genişlemiş, çok kültürlü bir müzik oluşmuş. 1893’ten itibaren ise Yunanistan’da Yalta, Selanik, Yanya ve Arta’nın tüm limanlarında görülmeye başlanmış.
Amane kelimesinin kökenini araştırdığımızda, Adam Aman!, Yar Amaney!, Aman! Ey!, sözleriyle başlayan, müzik eşliğinde ve usûlsüz biçimde söylenen maniler ile karşılaşıyoruz. Yunanca’da ise bu; Manes, Amane, Amanedhes şeklinde karşımıza çıkıyor. Bu müzikli kahvehânelerin isminin de buradan geldiği söyleniyor.
Manilerin bu sözlerle başlamasının temel nedeni ise acı, isyan, sitem, özlem, aşk, ayrılık, başkaldırı gibi duygular ile söylenmiş olmaları…
Genel olarak Amane Kahvehânelerinde icra edilen programın içerisinde Doğu Akdeniz Bölgesine ait ezgiler, özellikle Türk ve Arap tınıları, Yunan halk şarkıları, Arvanitika , Roman, Bulgar ve Mısır müziği ile ilgili izler görülüyor. O yüzden bu kahvehânelerde icra edilen müzik çok zengin ve renkli. Ancak bu müzikleri ve kahvehânelerin program içeriğini kesin olarak sınıflandırmak oldukça zor.
Araştırmacılar bu müzik ve kaynağı hakkında farklı yorumlar yapsalar da ana vatanının İzmir ve çevresi olduğu ve mübadele ile özellikle daha geniş coğrafyalara yayıldığı konusunda hemfikirler. Bu yüzden İzmir ekolü denilen bir tarz oluşmuş.
Bu tarz müzikte keman, santur, ud, incesaz kullanılıyor ve özellikle İzmir’de icra ediliyor. Zaten o dönemin İzmir’i çok renkli. Çerkezlerin, Arapların, Türklerin, Rumların, Yahudilerin yaşadığı bir liman şehri. Bu ekol mübadeleyle birlikte Atina’ya, Selanik’e ve pek çok yere dağılıyor ama baştan inşa edilen Yunanistan’ın o dönem şartları bunu kaldıramıyor. İzmir ekolü ve temsilcileri yeni vatanlarında buluştukları müzisyenlerle birlikte Pire ekolünü ortaya çıkarıyorlar. Bu sazların yerini buzuki, gitar, bağlama, piyano gibi sazlar alıyor. Müzikal içerik ve melodik yapıları aynı ama enstrümanlar ve tavır değişiyor. Özleri değişmiyor. İşin ilginç ve yanı da bu zaten. Çünkü bu müzik olmazsa olmaz bir dönem müziği…
Rembetiko ise 19. yüzyılda Yunanistan’da ortaya çıkan bir müzik tarzı…
Gerek mübadeleyle gerekse mülteci olarak Anadolu’dan Yunanistan’a gitmek zorunda kalanlar Yunanistan’da ne Yunanlı olabilmişler ne de doğdukları topraklara tekrar geri dönebilmişler. İşte bu insanlar Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında yaşanan acıklı yer değiştirme hikâyelerini kullanarak şarkılı, danslı, türkülü alt kültürlerini oluşturmuşlar…
Şarkılarında geldikleri İstanbul, İzmir gibi doğdukları şehirlere özlemlerini dile getirirken yerleşemedikleri yeni şehirlerine kırgınlık ve kaderlerine olan kızgınlıklarını anlatmışlar.
“Düşük kültür” olarak görülen rembetiko şarkıları vasıfsız kişiler, yoksullar, kısacası toplumun alt tabakasının kendi adlarına konuşmalarını ve kendi öykülerini anlatabilmelerini sağlamış. Ancak çok sürmemiş. Yunanistan’ın sosyokültürel yapısındaki değişim, savaşlar ve göçlerin getirdiği farklı etnik kültürler zaman içinde yeni oluşumlar doğurmuş. Bu müzik ve temsilcileri yavaş yavaş yerini başka müzik tarzlarına bırakmış.
1980’lerin ortasında Yunan sinema yönetmeni Costas Ferris’in çektiği “Rembetiko” filmi Türkiye’de vizyona girince büyük yankı uyandırdı ve o zamana kadar unutulmaya bırakılmış kolektif hatıralar canlanmaya başladı. İşte o zaman pek çok şey tekrar hatırlandı…
Hem çalan müzikler hem çekilen acılar ortaktı. Hem zeibekiko’nun (zeybek) hem de ve tsifteteli’nin (çiftetelli) kökeni ise Anadolu idi…
Kaynaklar:
Demir, M., Osmanlı Eğlence Hayatında Bir Alt Kültür Müzikli Kahvehâne: Amane Kahvehâne: Amane Kahvehâneleri, Yıl 2018, Cilt:24 Sayı:93, 35 – 53
Gregoire, H.D., Georgeon, F., Atik, M., Özdoğan, E., Doğuda Kahve ve Kahvehaneler, Yapı Kredi Yayınları, Temmuz 2023, İstanbul
Berber Stelyo, Müzisyen, Söyleşi