Adı Tarih Boyunca Artemis ile Anılmış – Efes

Sizce Efes Artemis’siz, Artemis Efes’siz olabilir mi?
Ama bu Artemis, Yunan Mitolojisindeki, Roma’lıların “Diana” dediği, Zeus ve Leto’nun kızı, Apollon’un ikiz kardeşi olan “Artemis” değil…
O, sadece Efes’e özgüdür ve adı daima Efes ile anılır…
Burada kurulmuş çok üstün uygarlıkların koruyucusudur ki; heykelinin başındaki 3 katlı kule biçimli tapınak bunu sembolize eder.
Efes’in Artemis’i bakiredir…
Bu, ensesindeki dolunay biçimindeki diskten anlaşılır. Alnındaki hilal, ay tanrıçası olduğunun işaretidir.
Efes’in Artemis’i çok memelidir…
Boynuna burçların sembollerinin yer aldığı kalın bir gerdanlık takılmıştır. Gerdanlığın altında 4 sıra memeleri vardır. Bunlar tanrıçanın bolluk ve bereket simgeleridir.
Efes’in Artemis’i doğanın hakimidir…
Altı kat halindeki eteği, dörtgen biçimli parçalara bölünerek, her dörtgenin içine doğaya egemenliğinin simgesi olarak aslan, boğa, keçi, grifon ve arı kabartmaları işlenmiştir.
Efes Artemis’inin kutsal simgelerinden biri de üç sayısıdır. Bu sayı ile Artemis’in temsil ettiği üç karakter sembolize edilmektedir; bakire, kadın ve anne.
İlkçağ’da Efes’te Artemis’e olan inanç çok güçlü olmuş. Daha sonraki dönemlerde ise Efes’liler Hıristiyanlığı Meryem Ana sayesinde benimsemişler. Hıristiyanlığın ilk yıllarında kurulan yedi kiliseden ilki buradaymış. Tanrıça Artemis’in pek çok özelliği Meryem’e aktarılmış. Bu nedenle Efes’te Artemis ve Meryem Ana inanışları kesintiye uğramadan yüzyıllar boyunca devam etmiş.
Efes şehrini üne kavuşturan en önemli nedenlerden biri, Efes’lilerin tanrıçaları için yaptıkları “Artemis Tapınağı”. Tapınak, en az tanrıça kadar ünlü. Birkaç defa yıkılıp, tekrar yapılmış. Ancak en sonunda o kadar görkemli olmuş ki; “DÜNYA’NIN YEDİ HARİKASI”ndan biri olarak kabul edilmiş.
Ünlü tarihçilerden birinin ; “Artemis’in bulutlar üzerine kurulmuş evini gördüğümde diğer tüm harikalar parlaklıklarını kaybetti ve dedim ki; İşte… Olimpus’un dışında, güneş hiç bu kadar büyük bir şeye bakmadı.” sözleri ise bu ünvanı ne kadar güzel destekliyor değil mi?
Tamamıyla mermerden yapılan tapınak, sanki mermer bir sütun ormanını andırıyormuş. İyon düzenine göre inşa edilen tapınağın 127 sütunu, sütunların üzerinde de mitolojik kabartmalar varmış. Bu kadar ince işçilikli bir yapının yapımı, elbette çok uzun sürmüş ki; tarih yazarından Plinius, tapınağın 220 yılda inşa edildiğini yazmış. MÖ 6. yüzyılda yapımına başlanan tapınak birçok defa yanmış, yıkılmış; ama her seferinde Efes’lilerin çabalarıyla yeniden yapılmış.
“Tapınağın en görkemli yıllarında ise şehirde yaşayan “Herostratos” isimli bir kunduracı, kimseye zararı dokunmayan, ancak “ünlü olmak” gibi büyük bir zaafı olan bir adammış. Ancak çevresinde onun bu zaafından haberdar olan pek çok kötü niyetli insan varmış. Bir gün “Adının tarihe geçmesini istiyorsan, Artemis Tapınağını yak… O zaman yüzyıllar geçse bile seni kimse unutmaz” demişler.
Herostratos, önceleri bundan çok korkmuş. Ancak içindeki ünlü olma isteği o kadar güçlüymüş ki; dayanamayıp, sıcak bir yaz gününde harekete geçerek, tapınağı ateşe vermiş. Tapınak çok hızlı bir şekilde yanarken, hazinesi de, kunduracıyı tapınağı yakmaya ikna eden kişiler tarafından yağmalanmış.
Ertesi gün, şehir halkı çok sevdikleri tanrıçalarının tapınağını yangından kurtaramamanın üzüntüsü ile ağlayıp, sızlanırken, tanrıçanın tapınağını neden koruyamadığını merak etmişler.
Bunun yanıtı ise uzun yıllar sonra ortaya çıkmış. Çünkü tanrıça yangının çıktığı gün (kendisine daha önceden yıldızlar tarafından müjdelenen, doğumuyla yeni bir çağın başlamasına neden olacak) Makedonya İmparatoru Büyük İskender’in doğumunu yaptırmak üzere, Makedonya’nın Pella şehrine gitmiş, bu nedenle tanrıça tapınağının yanmasına engel olamamış.
Evet… Tapınak yanmış ve daha sonra, Efes’liler, kunduracı Herostratos’a en korkunç cezayı ve hatta onun adını anan herkes için “ölüm” emri vermişler. Bu olaydan sonra, yüzyıllarca, şan ve şöhret tutkunu kişilere de “Herostratik” denmiş.
Adını her duyduğumda içimde bir sıcaklık hissettiğim, adına pek çok efsane yazılmış, Efes şehri, defalarca gitsem de her gittiğimde ilk kez gidiyormuş gibi heyecan duyduğum ve yeni bir özelliğini keşfettiğim bir yer benim için…
Bu güne kadar orayı neden yazmamıştım bilmiyorum. Ama son gidişimde “ne olur hakkımda bir şeyler yaz” diye kulağıma fısıldadı sanki… Onu kıramazdım… Biraz düşünme ve biraz da araştırma yaptıktan sonra oturdum bilgisayarın başına…
Aslında ben onunla çocuk yaşlarda tanışmıştım. Tabi belki bu günkü kadar hissedememişimdir o zamanlar… Ama yine de Ege’de doğmuş ve büyümüş bir insan olarak onun için birkaç cümle de ben söylemek istedim.
O, tarihte on iki İyon şehrinden biriydi… Daha sonraları ise Romalı…
Bu gün ise Anadolu’nun batı kıyısında, İzmir’in Selçuk ilçesi sınırları içerisinde, zengin geçmişine binlerce insanı, anıtı ve efsaneyi sığdıran, dünyanın en önemli ve ünlü antik şehirlerinden biri…
Sahip olduğu limanı sayesinde, doğu ile batı arasında bir köprü olması, çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişerek, dünyaya kapılarını açan Efes, gitgide büyümüş ve kalabalıklaşmış. Tapınak sayesinde asırlarca ziyaretçi akınına uğramış. Tapınağın önemini yitirmesinin ardından ise Efes’e eski ünlü günlerini Meryem Ana geri vermiş.
Kimilerine göre, Efes, Atina Kralı’nın oğlu Androklos tarafından kurulmuş. Rivayete göre Androklos, Ege’nin karşı yakasında yeni bir kent kurmak için yer arıyormuş. Androklos bu önemli kararı, Delfi’deki ünlü Apollon kehanet merkezindeki kahine danıştığında, aldığı yanıt ilginç olduğu kadar da anlaşılmazmış. Kahin, kentin yerini bir balığın işaret edeceğini ve bir yaban domuzunun yol göstereceğini söylemiş. Kahin’in bu garip kehanetine pek anlam veremeyen Androklos ve yoldaşları, yollarına devam ederek, uygun yer aramaya devam etmişler. Küçük Menderes nehrinin ağzındaki körfeze geldiklerinde karaya çıkarak, kamp kurmuşlar ve yakaladıkları balıkları pişirmek üzere ateş yakmışlar. Tam bu sırada balıklardan biri otların arasına sıçramış, oradaki bir yaban domuzu da balıktan korkarak koşmaya başlamış. Olayı gören Androklos kahinin sözlerini anımsamış. Hızla yerinden kalkıp atına atlamış ve domuzu takip etmiş. Okuyla domuzu öldürdüğü yere kentini kurmuş.
Androklos’tan önce, kentin Amazonların Ephesus isimli kraliçeleri tarafından kurulduğu da başka bir söylence… (Smyrna (İzmir) ve Pitane (Çandarlı) örneklerinde olduğu gibi…
Roma İmparatorluğu döneminde Asya Eyaleti başkentliği yapan Efes, ticari ve politik önemi yanında, bilim, sanat ve kültür alanlarında birçok ünlünün de yetiştiği yer olmuş. İlk kuruluşundan itibaren birkaç kez yer değiştiren şehir, en sonunda, bugün bizi görkemli kalıntıları ile karşılayan yere taşınmış.
2015 yılından bu yana, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan, Efes’in tarihteki diğer adının “Apasa” olduğu söyleniyor. Ancak Hitit kaynaklarında “Asuva” biçiminde geçmekteyken, bu ad da daha sonraları Asya’ya dönüşmüş. Homeros ise İlyada’sında buradan “Assiyos” olarak söz etmiş.
Arkadiane Caddesi olarak bilinen caddede yürürken kendinizi bir zaman tünelinden geçiyormuş gibi hissettiğiniz, antik sütun gölgelerinin sonunda ulaşılan Efes Tiyatrosu…
25.000 kişilik kapasitesi ile döneminde pek çok gösteri ve tiyatro oyununa ev sahipliği yaparken, bizlerin de ne çok festival ve konseri izlediğimiz bir yer oldu zamanla…
Panayır Dağı’nın yamacına kurulmuş olan tiyatro, liman yönüne bakıyor. Böylece gemi ile gelen ziyaretçiler tarafından çok uzaktan görülebiliyor. Helenistik dönemde yamacın doğal kaya yapısı kullanılarak inşa edilmiş olan, Efes’in en göz kamaştıran yapılarından biri. Roma döneminde bu tiyatroda pek çok gladyatör gösterisi de gerçekleşmiş. Görkemli oturma düzenine sahip bu anıtsal tiyatronun en üst sıralarından bakıldığında, sahne binasının üzerinden Efes’in antik limanı, her ne kadar Menderes nehrinin alüvyonları ile dolmuş olsa da, eskiden deniz olan alan rahatlıkla görülebiliyor.
Tiyatronun ardından mermer kaplı bir başka cadde, ziyaretçileri şehrin kalbinin attığı agoraya ulaştırıyor. Agoraya komşu olan ve Celsus Kitaplığı olarak anılan yapı, Efes’in en önemli sembollerinden biri. Efes’e çok emeği geçen Vali Celsus’un anısına, oğlu tarafından yaptırılan bu kitaplığın altında valinin mezarı da bulunuyormuş.
Efes’in en ilginç yapılarından biri olan Serapis Tapınağı, Celsus Kütüphanesi’nin hemen arkasında. Hıristiyanlık döneminde kiliseye dönüştürülen tapınağın Mısır’lılarca yapıldığı düşünülmekte.
Şehrin diğer önemli caddesi olan Kuretler Caddesi de ünlü yapılara ev sahipliği yapıyor. İmparator Hadrianus adına yapılmış olan zarif tapınak, süslemeleri ve kentin kuruluş efsanesini anlatan kabartmalarıyla hayranlık uyandırıyor. Tapınağın kemerinde yer alan kentin koruyucu tanrıçası Tykhe’nin kabartması var.
. Teraslar üzerine inşa edilmiş olan, kentin zenginlerinin oturduğu çok katlı, duvarları mermer, tabanları mozaiklerle kaplı, kaloriferli, hamamlı, Yamaç Evleri, Efes’in son zamanlarda kazılan ve pek çok değerli buluntunun gün ışığına çıkartıldığı bir alan. Devam eden yol bizi hamamların, aşk evinin ve kamu binalarının kalıntılarının arasından geçirerek Traianus Çeşmesi’ne ulaştırıyor.
Kentin diğer ana kapısı olan Magnesia Kapısı’na doğru ilerlerken Prytaneion çıkıyor karşımıza. Kentin ölümsüzlüğünü simgeleyen ateşin hiç durmadan yandığı bu yapıda, zamanında salonun çevresinde tanrı ve imparator heykelleri dururmuş ve bir görevli bu ateşin hiç sönmeden yanmasını sağlarmış.
Efes’i dünya çapında ünlü olmasının bir diğer nedeni çam ormanlarının arasında kalan Meryem Ana Evi. Kesin olmamakla birlikte Meryem Ana’nın Kudüs’ten ayrıldıktan sonra Efes’e geldiği ve bu evde yaşadığına inanılıyor.
Bu evin keşfedilmesinin bir de hikayesi var. “Catherine Emmerich isimli Alman bir rahibe Meryem Ana’nın yaşadığı evi rüyasında görmüş ve tüm ayrıntıları ile çevresindekilere anlatmış. Araştırmalar sonucunda ev Bülbül Dağı eteklerinde bulunmuş ve 1892 yılında ise hac merkezi olarak kutsanmış.”
Yedi Uyurlar, Putperestlerin zulmünden kaçan yedi Hıristiyan gencin Panayır Dağı eteklerinde sığındıkları rivayet edilen mağara olduğuna inanılıyor.
Domitian Tapınağı, Herakles Kapısı, Meryem Kilisesi, Saint Jean Bazilikası, Odeon (Senato), Oktagon, Yukarı Agora ve Bazilika, Mermerli Yol, Memmius anıtı, Mazeus Mitridatis Kapısı, Tiyatro Gymnasiumu, Hamam ve Umumi Tuvalet gibi yapılar ise şehrin görülmesi gereken diğer önemli yapı kalıntıları.
Bu muhteşem şehri birkaç sayfaya sığdırabilmek benim için oldukça zor oldu. Onunla ilgili bilgiler kitaplara sığamayacak kadar çok ve önemli.
Aslında bana kalırsa siz yazıyı okuduktan sonra bir kez Efes’e gidin… Daha önce gittiyseniz bile bir daha gidin… Orayı anlamaya ve hissetmeye çalışın. Çünkü ben yeni şeyler keşfetmek için bir kez daha gideceğim…Belki daha önce görmediğim, yazmadığım başka bir şeyler daha keşfedebilirim. Kimbilir…