Kategori: Anılar/Hikayeler

Sözünü ettiğim oda babaannemlerin Basmane’deki evlerinin bir odasıydı… Aslında sadece o odada değil, o evde çok büyük bir dünya ve anlatmakla bitmeyecek kadar çok hikâye vardı. Zaman zaman aklıma geldiklerinde, “Aaa bak bir ara bunu da yazayım” diye not aldığım onca olay, dinlediğim onca yaşanmışlık… Şimdilerde o kocaman dünyaya açılan demir kapısı başka dünyalara açılsa…

Leylekler Selçuk’la o kadar bütünleşmişlerdi ki onların olmadığı bir yaz düşünmek imkânsızdı. Sanki insanlar gibi konuşuyor gibiydiler… Şöyle anlatıyorlardı hikâyelerini; Yüzyılın başından beri bu topraklara geliriz. Büyüklerimizin anlattıklarını da dinleyerek büyüdüğümüz için sanki daha önceki dönemleri de gibiyiz. Biz baharın ve yazın gelişini müjdelemek için geldiğimizde Selçuk halkı da bizi coşkuyla karşılar. Selçuk’ta çiftleşiriz, bebeklerimiz…

Dünyanın pek çok yerinde özellikle kıştan bahara, sonbahardan kışa törenler ile geçilir. Kökeni çok eskilere dayanan ve günümüzde de hem ülkemizde hem de dünyada kutlanan bu törenlerden biri de “Mart Bozma”, “Mart Kırma”,gibi adlarla anılan yeni yıl törenidir. Halkın söylemiyle, “Eski Hesap”, “Ana Baba Hesabı” ya da “Çoban Hesabı”’na göre 1 Mart’ta yeni yıl kutlanır.…

Karambole gelmek, karambole düşmek, karambole getirmek, karambolde kalmak, karambole gitmek… Karambol kelimesi Türkçede daha çok karışıklık veya karmaşa anlamları ile biliniyor. Tabii çarpışma ya da birbirine çarpma gibi anlamlara sahip olduğunu da söylemek mümkün. Araştırırken sözlükte “Karışıklıktan yararlanarak birini aldatmak” gibi bir tanımlama ile de karşılaştım. Evet kelimenin dilimizde kullanılan anlamları bu şekilde. Kökeni ise…

Bu başlık pek çok kişinin hoşuna gitmeyebilir. Zira genele bakacak olursak ilkbahar ve yaz daha çok sevilir. İlkbahar bir uyanış, bir yeniden doğuştur, yazın da habercisidir. Ama sonbahar yeniden uykuya dalışı haber verir sanki. Bu nedenle sonbaharın gelişine ilkbahar kadar sevinilmez… Eski insanlar sonbahara “hazan” derler. Hatta “güz” veya “bağbozumu” dur. Bu kadar adı olan…

Kavala’nın Müştiyan Köyü’nden anne babası, beş kardeşi, büyükanne ve dedeleri ile ayrılmak zorunda kaldıklarında Elif henüz 10 yaşındaymış. Civar köylerin halkları ile bir sandık eşya ile arabadan indikleri yerden limana doğru yürürlerken, ayağı kaldırıma takılıp, düşünce, oyuncaklarını ancak sığdırabildiği için iple bağladığı küçücük bavulunun ipi kopuvermiş. Oyuncakları yere dağılınca, Elif ağlamaya başlamış. Gemiye bir an…

“Olea prima omnium arborum est” Adı “ölmez ağacı”dır… Zira ölümsüzlüğün simgesidir… Yaşamın, umudun adıdır. Öleceğini zannettiğimiz anda bir filiz verir, işte o filiz yaşama direnir ve ayakta kalır. Mitolojide zeytin ağacı ile ilgili birbirinden değişik efsaneler söylenir; Antik Yunan’da baş tanrı Zeus insanlığa en değerli armağanı veren tanrı ya da tanrıçaya yeni kurulan şehrin hükümdarlığını…

Çocukluğum “ev gezmeleri”nin hayatlarımızın önemli eğlencelerinden biri olduğu dönemde geçti. Benim kuşağım ne demek istediğimi çok iyi anlamış olmalı… Annemle babam akşam yemek yerken aniden karar verip, hiç üşenmeden üç çocuğu giydirerek, bazı semtlere tek, bazılarına çift otobüsle, hatta indikten sonra bulundukları konuma göre uzunca bir mesafe yürüyerek ulaşılan eş, dost ve akrabalarımızın evlerine oturmaya…

Beni tanıyanlar bilir, yaptığım yolculuklarda insan hikâyeleri dinlemeyi çok severim. Zira bana göre hayatta herkesin anlatılacak, hatta yazılabilecek bir hikâyesi vardır. Bu anlamda yolculuklarımın olmazsa olmazıdır bu hikâyeleri dinlemek. Her yolculuğumdan hikâye torbam dolu dönerim evime. Bunların bazılarını hemen yazarım. Bazıları ise zamanı geldiğinde yazılmak üzere, bazen kısa bazen de uzun bir süre sıralarının gelmesini…

Geçenlerde “İzmir’in cennetisin sen Urla” yazımı yazalı tam on yıl olduğunu fark ettim. Yazımı okuyan Urlalı bir yakınım, “Urla’yı bu kadar da güzel yazma, özenip gelmesinler, çok kalabalıklaşmasın” demişti. Onun söylediklerinden mi etkilenmiştim bilmiyorum ama o gün bu gündür Urla’da büyük değişimler yaşanmasına rağmen o yazının üstüne bir cümle bile eklememiştim. Dediğim gibi, yıllar geçtikçe…

Geçtiğimiz günlerde Datça – Fethiye tatilimizden dönerken her zaman olduğu gibi Muğla’da mola vermiştik. Alışmış olduğumuz üzere şehrin arka sokaklarında, arastasında (çarşı) vakit geçirmek, fotoğraf çekmek istiyorduk. Zira bir dönemin önemli bir ticari bölgesi olan tarihi Muğla Arastası, hala halkın pek çok temel ihtiyacını karşılamayı sürdüren dükkânlarıyla şehrin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Anadolu Beylikleri döneminden…

Baharın geldiğinin, yazın da yaklaştığının habercisidir… Diğerlerinden pek çok yönüyle farklıdır. Zira uyanışı sembolize eder… Hakkında söylenenlerin çoğu doğrudur… “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” demişler ya hiç de öyle boşuna söylenmiş bir laf değildir. Siz tam “kış bitti, bahar geldi, yaz da yakındır” havasına girersiniz ki karlar yağar, yağmurlar dinmek bilmez. O zaman onun…

arih boyunca Anadolu’da güçlü yapısı nedeniyle yük ve insan taşımacılığının vazgeçilmezlerinden olan develerin önemi zaman içinde azalmış olmasına rağmen, günümüzde Batı Anadolu’da bu işlevinden farklı bir alanda başrol oyuncusu olarak çıkıyor karşımıza. Ege, Akdeniz ve Marmara Bölgesi’nin en önemli kış eğlencesi ve kültürel etkinliklerinden biri olan ve binlerce kişi tarafından izlenen ‘Deve Güreşleri’nin tarihi 19.…

Yörük çobanlarından biri ile oymak beyinin kızı birbirlerine sevdalıdır. Çoban sevgisini açıkça söyleyemediği gibi kimselere de anlatamaz. Beyin bunu uygun bulmayacağını ve kızını kendisine vermeyeceğini de tahmin etmektedir. Bu yüzden susar, o sustukça kavalı konuşur. Yüreği yana yana çaldığı kavaldan çıkan ses o kadar büyüleyicidir ki beyin kızı bu sesten çok etkilenir. Gel zaman git…

Bayramın ne olduğunu hepimiz elbette çok iyi biliyoruz. Ancak pek çok şeyin anlamının unutulduğu ya da farklı anlamlar yüklendiği yaşadığımız şu günlerde anılarımızdaki eski bayramları hatırlamak belki hepimize iyi gelecektir… Zira ben bayram yaklaşırken hiçbir coşku hissetmediğimi fark edince geriye dönüp çocukluğumdaki bayramların hayalini kurdum. Bu arada aklıma bazı sorular geldi. Cevaplarını da yine kendi…