Hayatımızdan bir “Hayat” geçti

Çocukluğum “ev gezmeleri”nin hayatlarımızın önemli eğlencelerinden biri olduğu dönemde geçti. Benim kuşağım ne demek istediğimi çok iyi anlamış olmalı…

Annemle babam akşam yemek yerken aniden karar verip, hiç üşenmeden üç çocuğu giydirerek, bazı semtlere tek, bazılarına çift otobüsle, hatta indikten sonra bulundukları konuma göre uzunca bir mesafe yürüyerek ulaşılan eş, dost ve akrabalarımızın evlerine oturmaya giderlerdi.

Babaannemler Basmane’de, dedemler Halil Rıfat’ta, amcamlar Şirinyer’de, halamlar Alsancak’ta, dayımlar ise Hatay’da otururlardı.

Ben ve kardeşlerim arabamız alınana kadar bu yolculuklarda zaman zaman zorlansak da çok keyif aldığımız bu gezmelere şimdiki çocukların aksine bayılırdık. Hatta bunu bir adım daha öteye götürüp gittiğimiz yerde birkaç gün kalmayı dahi isterdik. Bu bizim hayatımızda büyük bir değişiklik yaratırdı. Zira kaldığınız yere göre bize iyi vakit geçirtmek için çeşitli aktiviteler yapılırdı.

Örneğin babaannemin gövdesi ağaç dalından yapılmış meşhur bez bebekleri ile oynamak büyük bir zevk iken, “Bu çocuklar hiç trene binmemiştir” deyip, Basmane Garı’ndan trene bindirip Çiğli’deki arkadaşlarına ev gezmesine götürmesi başka bir eğlenceydi. Bunlar birkaç günlüğüne de olsa dünyanızı değiştirirdi.

Ben her yerde kalmayı sevsem de en çok halamların Alsancak’taki evinde kalmayı isterdim. Bunun nedeni halamın bana iyi vakit geçirtmek için yaptıklarının yanı sıra evlerinde de beni bambaşka dünyalara yolculuk yaptıracak kadar çok kitabın olmasıydı.

Halamlarda o yıllarda pek çok evde göremeyeceğiniz bir kütüphane vardı. Bu kütüphanenin en alt rafı daha geniş olup, bir boydan bir boya kahverengi cilt kapağıyla ciltlenmiş Hayat Mecmuaları sıralanırdı.

İşte sanırım benim başka dünyalara yolculuk yapma hevesim ve merakım o zamanlar başlamıştı. Halamlara her gidişimde o ağır ciltli mecmuaları bacaklarımın üstüne yatırıp, ağırlığına aldırmadan sayfalarını büyük bir zevkle çevirerek o rengarenk dünyanın içine giriverirdim.

Hayat Mecmuası’nın [1] ilk sayısı “Eserler Devri’nin Yeni Bir Eseri” isimli sunuş yazısı ile başlıyordu…

Yazının sahibi, sohbet yazıları ve radyo programlarıyla tanınan mecmua sahibi Şevket Rado şu cümleleri kurmuştu;

Türkiye’nin tarihinde görülmemiş bir kalkınma devrinin içinde olduğunu bugün inkâr etmek kabil değildir. Her sahada kalkınma, açılma, genişleme gözle görülür bir haldedir.

Hemen her sahada yeni bir kalkınma gayretinin izi vardır ve gene hemen her sahada başlanmış, yarıya gelmiş, tamamlanmış veya tamamlanmak üzere olan bir eserin yükseldiği görülmektedir.

Onun için demokrasi rejimiyle beraber memlekette açılan bu devre bir isim vermek lazım gelirse ona “eserler devri” demek çok yerinde olacaktır.

Şimdi birinci sayısı elinizde bulunan ve mecmuacılığımıza başka bir çehre getirdiğini takdir buyuracağını ümit ettiğimiz Hayat Mecmuası’nı basan tesisler de Türk matbaacılığını Avrupa’daki benzerleri seviyesine çıkarmak gayesiyle 1951 yılında kurulmasına girişilerek tam beş sene çalışıldıktan sonra bu “eserler devri”nde vücut bulmuştur ve Türkiye’nin çehresini daha güzel gösterecek yeni eserlerin yanında yer almakla iftihar etmektedir.

Şevket Rado’nun sunuş yazısında belirttiği gibi ilk sayısı 1951 yılından tam beş yıl sonra 6 Nisan 1956’da yayınlanmış, kapağında ünlü yıldız Elizabeth Taylor’un fotoğrafının bulunduğu İstanbul merkezli dergi, ülkemizde o güne kadar basımı yapılmış olan dergilerden çok farklıdır. Kapsamında barındırdığı yenilikler sayesinde ülkenin basın tarihi açısından dönüm noktası olmasının yanı sıra daha sonraki yıllarda çıkacak kültür dergilerine de öncülük olmuştur.

Aslında dergi Amerika’da yayınlanan Life [2] Dergisi’nden etkilenmiştir. Ancak yayına başladığı 1956 yılının Haziran ayı dergisinin ilk sayfasında verdiği, “Okuyucularımızdan özür dileriz. Hayat mecmuası muvakkat bir zaman için neşriyatını tatil ediyor” şeklinde bir duyuru ile bir süre yayını durdurulur. Sebep, istenilen baskı kalitesi için kâğıt bulunamamasıdır.

Beş ay sonra Aralık 1956’da istenilen kâğıt ithal edilir ve renkli resimlerle basılan bir dergi olur. Yabancı film yıldızlarının fotoğrafları ile süslenen kapakları ve derginin ortasında yayımlanan tam sayfa resimleri (Bu bazen klasik bir tablo, bazen bir cami fotoğrafı, bazen de ünlü bir Türk büyüğü olabilir) ile büyük ilgi uyandırarak oldukça başarılı olur. Bu başarı kendinden sonra yayın hayatına girecek dergilerin de habercisidir.

İlerleyen yıllarda gelişen teknik imkanlar sonucunda daha da kaliteli bir baskıyla ve görsel içerikle yayımlanan Hayat, popüler kültürü lanse eden bir dergi olmasının yanı sıra okurlarına yeni bir yaşam tarzı sunar. Özellikle kadınların modern ve batılı bir kadına dönüşmesinde etkili olur. Ayrıca tarihçiler ve araştırmacılar için de başvuru kaynağı niteliğindedir.

70’li yılların sonlarına kadar haftalık olarak yayınlanan dergi o yıllarda Türkiye’nin en yüksek tirajlı dergisi olmayı başarır.

Yabancı film yıldızlarının ve ses sanatçılarının hayatlarından tutun da ülkedeki iş ve cemiyet hayatının tanınmış kişilerine, güzellik kraliçelerinden, modellere kadar pek çok kişi hakkında yayımlanan magazin haberleriyle, siyasi haberlerin, tarihi yazı dizilerinin, edebi eser tefrikalarının, gezi yazılarının bir araya getirilebildiği bir dergi olması açısından döneme damgasını vurur…

Aslında derginin asıl sahibi Yapı Kredi Bankası’dır. Şevket Rado ve ekibi tarafından hazırlanan derginin ilk yazı işleri müdürü ise Hikmet Feridun Es’tir. Bir dönem Çetin Emeç’in de üstlendiği görev ilerleyen yıllarda farklı gazeteciler tarafından yürütülür.

Nezihe Araz, Hikmet Feridun Es, Semiha Es, Şevket Rado, Nihat Menteşe yazar kadrosunda yer alan isimlerden olup, ilk iki foto muhabiri Ara Güler ve Ozan Sağdıç’tır.

Refik Halit Karay’ın “Karlı Dağdaki Ateş”, Halide Edip Adıvar’ın “Akile Hanım Sokağı”, Kerime Nadir’in “Sisli Hatıralar” gibi romanları dergide bölümler halinde yayımlanır.

Moda sayfaları, fal köşesi (yıldızınız diyor ki), satranç köşesi, karikatürler, reklamlar, spor haberleri, Yapı Kredi Bankası’nın ikramiye çekilişlerinin sonuçları, pratik bilgiler…

Dergide (adına yakışır bir şekilde) neredeyse hayatın içinde olup da sözü edilmeyen hiçbir konu kalmamıştır. Zaman içinde farklı alanlarda da dergiler çıkararak yayın dünyasındaki yerini korumaya hatta daha da ileri götürmeye çalışır.

Hayat Ansiklopedisi, Hayat Tarih Mecmuası, Hayat Hayvanlar Ansiklopedisi, Ses, Ayna, Hayat Spor, Resimli Roman derken Hayat Yayın Grubu büyür ve halkın ayrılmaz parçası haline gelir. Yeni yayınların da çıkması Hayat Mecmuası’nı daha da büyüyerek çok kapsamlı bir magazin dergisine dönüşür ve dünya magazini artık buradan takip edilmeye başlanır.

Monako Prensi Rainer ve ünlü aktris Grace Kelly’nin görkemli düğünü, İran Şahı ve güzeller güzel eşi Süreyya’nın evlilik hayatı, İsviçre’de kayak yaparken çekilmiş fotoğrafları, tahta bir erkek çocuk veremediği için Şah’ın ailesi tarafından Süreyya’nın saraydan uzaklaştırılması ve boşanmaları, boşandıktan sonra Şah’ın Farah Diba ile evlenmesi gibi haberler sayesinde hayatlarımızın içine girmeyi başarır, ailemizden insanlar gibi gelir. Süreyya’nın kötü kaderi için üzülen hanımlar Farah Diba’dan hiç hoşlanmazlar. Kendilerini hikâyenin o kadar içinde bulurlar ki Süreyya’nın mutsuz biten evlilik hayatı sabah kahvelerinin üzerinde konuşulması gereken önemli bir haber haline gelir. Daha da ileri giderek o yıllarda doğan çocuklarına Süreyya ismini verenler bile vardır.

Bu arada bir sır vereyim. Ben de çocuk yaşımda dergi cildini elime alır almaz, ilk önce yerlerini artık ezbere bildiğim beşinci sayıdaki Grace’in (Grace diyorum çünkü dergi sayesinde o artık benim en yakın arkadaşım olmuştur) düğünü ile yedinci sayıdaki Süreyya’nın günlük hayatlarının olduğu sayfalara bakmadan diğer kısımlarına geçmezdim. Daha sonraki yıllarda Monaco’ya yaptığım bir yolculuğumda Grace’in düğünün gerçekleştiği mekanlarda dolaşmak ise beni ayrıca çok heyecanlandırmıştı. Hatta hiç yabancı gelmemişti.

Magazin dışında Hikmet Feridun Es ve Şevket Rado’nun, dünyanın pek çok farklı ülkesine gerçekleştirdikleri yolculuklarından edindikleri izlenimlerini ülkelerin coğrafyası, tarihi, kültürü ile harmanlayarak yazdıkları gezi yazıları ise günümüzde bile okunmaya değer belgeseller niteliğinde…

Tüm bunlar dışında Nezihe Araz ise “40 Pencereli Konak” köşesinde, ilk köylü kadın milletvekili Satı Kadın’dan, Anadolu’nun dört bir yanında olup bitenlere kadar pek çok ilgi çekici ve bilgilendirici yazı dizileri hazırlar. Çeşitli yabancı yazarlardan çok sayıda hikâye ve makale, çevirileri yer alır. Halikarnas Balıkçısı’nın kısa yazılarına da rastlanan dergide Osmanlı tarihi, Milli Mücadele dönemi ve Cumhuriyet’in ilk yılları hakkında pek çok tarihi yazı da dikkati çeker.

Böylesine hayatımızın içine girmiş olan dergi ne yazık ki 70’li yıllardaki siyasal ortamda işlevini kaybeder. 1978’de başlayan grev sonucu 6 Temmuz 1979’da son sayısını yayınlayarak kapanır. Satışa çıkan dergi Kemal Uzan tarafından satın alınır. 1980’lerin sonuna kadar Star Medya Grubu’nun bir parçası olarak aynı adla çıkarmaya devam edilir.

Hayat Mecmuası yazımın içinde de bahsettiğim üzere o dönemlere şahit olmuş pek çok insan gibi benim hayatım içinde de önemli bir yere sahip. Hatta şu an evimde hala bir Hayat Mecmuası cildi ile kitap fuarlarındaki sahaflardan aldığım pek çok sayısı var. Bana pek çok alanda da hala kaynak olmaya devam ediyor.

Son olarak ikinci Köy Köy Ege kitabımın yazımı aşamasında gittiğimiz Afrodisias Antik Kenti’nin üzerine kurulmuş olan Geyre Köyü’nde öğrendiğim başka bir bilgiyi daha sizlerle paylaşmak isterim.

Ara Güler 1958 yılında Aydın’ın Geyre beldesinde açılışı yapılacak olan bir Kemer Barajı’nın haberini yapmak ve fotoğraflarını çekmek için bölgeye gelir. Dönemin valisinden açılışa gitmek için izin alır. Valinin şoförü onu açılışın yapılacağı baraja götürmeyi teklif edince düşerler yollara. Ancak bir türlü yolu bulamazlar ve sonunda kaybolurlar. Bir süre sonra uzaklarda bir ışık görürler. İşte tüm hikâye karşılarına çıkan o ışığa gitmeleriyle başlar. Bu gidişin bir keşfin ilk adımları olduğundan habersiz…

Unesco Dünya Miras Listesi’nde yer alan Afrodisias Antik Kenti’nin keşfi ile sonuçlanan bu yolculuğun esas amacı Kemer Barajı’nın fotoğrafları da elbette yine o dönemin en popüler dergisi olan Hayat Mecmuası’nda yayımlanacaktır.

Ben ise derginin o sayısını bulmadan edemezdim. Pek çok sahaf dolaştıktan sonra sonunda İstanbul’da İstiklal Caddesi’ndeki sahaflardan birinde bulup fotoğrafını çektim. Bu fotoğrafın bu günkü yazımda kullanacağımı bilmeden…

Yazımın sonuna geldiğimde hayatlarımızın bu kadar içine girmiş olan Hayat Mecmuası keşke yayımlanmaya devam devam ediyor olsaydı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Aslında hakkında daha yazılacak o kadar çok şey var ki…

“E, yazsana…” dediğinizi duyar gibiyim. Belki de yazarım, kim bilir…

Sevgiyle…

Kaynaklar:

http://bir-zamanlar-turkiye.blogspot.com/2011/06/hayat-mecmuas.html

https://web.archive.org/web/20130805215913/http://www.obarsiv.com/kutuphane_bulteni/mart10/tukiyenin_yakin_tarihini_aydinlatan_sureli_yayinlar.html

[1] Hayat mecmuaları yıllara göre cilt yaptırılırdı. Bir yıl için iki adet de cilt mecmua ile birlikte satılırdı.

[2] Life 1936 – 2007 tarihleri arasında yayınlanmış bir Amerikan dergisidir. 1972’ye kadar haftalık, daha sonra da aylık çıkan dergi toplamda yaklaşık 2100 sayıya ulaşmıştır. Resim ve fotoğraf ağırlıklı gazeteciliği benimseyen bu dergi ismini 1883-1936 yılları arasında yayınlanmış aynı adlı bir mizah ve eğlence dergisinden devralmıştır. Dünyaca ünlü birçok fotoğraf sanatçısı ve foto muhabiri Life dergisi için çalışmış olup, Türkiye’den de Ara Güler 1958’de Paris-Match ve Der Stern dergileri ile birlikte Life dergisinin Yakın Doğu foto-muhabirliğini üstlenmişti.

Bir roman ya da yazının gazete ya da dergide bölümler halinde yayımlanmış hali.