En sevdiğim aylardan biridir…
Doğduğum ay olmasının bunda etkisi var mıdır bilmem 

Diğeri ise mayıs…
İlkbaharın son ayı olan mayıs, bir uyanış, bir yeniden doğuştur. Yazın da habercisidir. Sonbaharın ilk ayı olan eylül ise yeniden uykuya dalıştır sanki. Kışın gelmekte olduğunu haber verir.
Eski insanlar sonbahara “hazan” derler.
Hazan denilerek hüzün ile özdeşleştirilmiştir. Nedeni günlerin kısalıp gecelerin uzaması, güneşin erken batması, serin, soğuk, yağmurlu ve rüzgârlı günlerin artması, ağaçların yapraklarının sararıp dökülmesi, çiçeklerin solması, toprağın renk değiştirmesi, otların çimenlerin kurumasıdır…
İnsanlar bunlara üzülür. Hayatın hep ilkbahar ve yaz olmasını isterler.
Oysa ki bu haksızlıktır. Zira sonbahar da yeni bir durumun başlangıcıdır…
Başlangıçlar ise heyecanlıdır…
Sonbaharın ilk ayı eylül, okula dönüştür, arkadaşlarımıza kavuşmadır, yeni okullara başlamaktır. Yıllık izni biten çalışanlar için işe dönmektir. Yazlıkçıların şehre dönüşüdür. Yaz boyunca kalabalık ve kargaşadan yorulmuş yazlık yerlerin boşalması, dinlenmeye, yenilenmeye başlamasıdır.
Yaz aylarında tenhalaşan şehir sokakları eylülde tekrar eski canlılığına kavuşur. Zira yazlıkçılar, memleketine gidenler, öğrenciler geri dönmüştür.
Sonbahar Alpay’ın “EYLÜL’DE GEL” şarkısıdır…
Tatil geldiği zaman
Ağlarım ben inan
Gidiyorsun işte
Arkana bakmadan
Nasıl geçer bu yaz
Ne olur bana yaz
Eylül’de gel
Yani eylül, aynı zamanda okuldaki sevgiliye de kavuşma zamanıdır…
Ancak elbette bu dönüşün bazı sıkıntıları da olacaktır.
Yaz aylarında rahatlayan şehir trafiğinde özellikle okul servislerinin trafiğe çıkması nedeniyle büyük yoğunluk yaşanır. Okula, işe geç kalmamak için evlerimizden daha erken çıkmak zorunda kalırız. Yazın ara verilen alt yapı çalışmaları yeniden başlar, yollar, parklar, sokaklar şantiyeye döner.
Doğa bir yandan uykuya hazırlanırken diğer yandan da bolluğunu, bereketini bizlerden esirgemez. Çünkü meyve ve hububatın çoğu bu mevsimde hasat edilir.
Sonbaharla birlikte çevremizde duyduğumuz sesler değişir. Rüzgârın uğultusunu, yağmurun sesini, ağaçlardan dökülmüş kuru yaprakların hışırtısını, dalların çıtırtısını daha çok duymaya başlarız.
Sonbaharda ağaçlar birbirinden güzel renklere bürünür. Yaprakları sararır, kızarır, kahverengileşir. Sonunda dökülürler ama bahçelerimize de farklı bir güzellik gelir.
Sonbaharın gelişiyle birlikte gökyüzünde yazın görmediğimiz yıldızlar belirir. Yazın gördüğümüz yıldızlar yavaş yavaş batıya doğru kayar ve bir süre sonra tümüyle kaybolur. Yerlerini sonbaharın yıldızlarına bırakır.
Sabahları bahçedeki çimlerin, arabaların camlarının üzeri çiğ tutar.
Sonbaharın en güzel yanlarından biri ise kış hazırlıklarıdır. Kışın yetişmeyen sebze ve meyveler ya kurutulur ya da konserve edilir. Turşu kurulur, reçel, tarhana, erişte, salça yapılır.
Havaların soğumaya başlamasıyla hayvanlar da buna ayak uydurmaya çalışır. Bazı kuş türleri sıcak bölgelere doğru göç yolculuklarına başlarken bazıları kuş uykusuna hazırlanır.
“Hazan mevsimidir” derler demiştik ya, bu özelliği sayesinde edebiyatçı ve şairlerin ilham kaynağı olmuştur. Belki de en güzel şiirler sonbaharda yazılmıştır. Kim bilir…
Çiçekli badem ağaçlarını unut.
değmez,
bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
ıslak saçlarını güneşte kurut
olgun meyvelerin baygınlığıyla parıldasın
nemli, ağır kızıltılar…
sevgilim, sevgilim,
mevsim
sonbahar… der Nazım…
Eylül ayı ile başlayan sonbaharın yazın bittiğine işaret eden serin havasını yavaş yavaş hissetmeye başlıyoruz. Günler de kısalmaya başladı, gittikçe daha da kısalacak. Doğa bir başka bahara hazırlanmak için bize veda ediyor. Yavaş yavaş sarının, kızılın her tonu saracak etrafımızı, yapraklar ise rüzgarlar ile kol kola girip savrulacak evrene…
Ağustos bitti, yerini eylüle bıraktı. Güle güle yaz, hoş geldin sonbahar. Hoş geldin EYLÜL…