Masal Şehir İzmir

Adına tarih boyunca onlarca sıfat eklenmiş bir şehirdir, İzmir…
Eğer İzmir’de yaşıyorsanız, sizler de o masalın kahramanlarından biri oluverirsiniz…
İzmir’i gezmeye Konak’tan başlayacak olursanız, günün her saati hareketli ve renkli olan Konak Meydanı dikkatinizi çeker. Kamusal alan olmasının yanı sıra, İzmir’in neredeyse tüm semtlerine ulaşımı sağlayan vapur, metro, tramvay ve otobüslerin hareket veya geçiş noktası olması nedeniyle adeta şehrin kalbidir…
İpek Yolu üzerinde bir ticaret merkezi olan İzmir’de Bizans Dönemi’nde inşa edilen Liman Kalesi, hem İç Liman’ın güvenliğini sağlamak, hem de şehrin savunması açısından çok önemlidir. Liman geniş bir yay şeklindedir ve günümüzde yerinde Hisar Camisi bulunan alana kadar uzanır.
İzmir’i denizden tehdit eden saldırılara karşı, Sancakburnu’ndaki Yeni Kale inşa edilince Liman Kalesi önemini yitirir ve adı Eski Kale olur. Bunun en önemli nedeni ise İç Liman’ın gittikçe dolmasıdır. Kale 1871 yılında yıkılır. Bulunduğu alanda bugün Egemenlik Evi olarak kullanılan, eski İzmir Belediyesi binası da dâhil olmak üzere yeni binalar inşa edilir. Kaleden günümüze ise bir zamanlar hemen yanı başında bulunan alana verdiği isim kalır: Hisar Meydanı…
Liman’ın tamamı doldurulunca bir meydan daha oluşur. İşte bu meydan Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk Meydanı adı verilen, çoğumuzun Konak Meydanı olarak bildiği meydandır…
Merkezdeki Saat Kulesi, Sultan Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yılı armağanı olarak inşa edilmiş olup, yeşil ve pembe mermer sütunları Marsilya’dan getirilir. Dört bölümden oluşan kulenin kenarlarında yer alan sütunlar üzerindeki sebillerin fıskiyelerinin altında üçer çeşme vardır. İzmir’in, adeta simgesi olan kulenin saatleri Alman İmparatoru II. Wilhelm’in armağanıdır.
Çevresinde uçuşan güvercinler gün boyunca gelen geçenin yem atmasını bekler. Küçücük tezgâhlarda satılan kuş yemlerini havaya savurduğunuzda yeme doğru uçuşları görsel bir şölen oluşturur…
Konak adını daha önce burada bulunan Katipzade Konağı’ndan alır. Aynı yerde 1872 yılında hizmete giren Hükümet Konağı, İzmir’in yönetim merkezidir. Yapı, 1970 yılında geçirdiği yangından sonra aslına sadık kalınarak yeniden yapılırken çevresine Kaymakamlık, Defterdarlık ve Emniyet Müdürlüğü binaları da eklenir. (Günümüzde de konağın restorasyonu ile ilgili yeni bir çalışma devam ediyor.)
9 Eylül 1922’de balkonundan çekilen Türk bayrağıyla “bağımsızlığını ilan eden bir milletin” simgesi olur. Meydana bakan belediye binasının önünde ise, 15 Mayıs 1919 günü İzmir’e ayak basan işgal kuvvetlerine ilk kurşunu atarak şehit edilen Hasan Tahsin adına yapılan anıt bulunur.
Hükümet Konağı yanından başlayarak, Anafartalar Caddesi üzerinden Şadırvan Camisi önüne uzanan Tarihi Kemeraltı Çarşısı ülkemizin en büyük ve en ünlü çarşıları arasında yer alır. Çarşının geniş bir yay görünümündeki ilk bölümü XV. Yüzyıl’a kadar var olan “İç Deniz”in kıyısıdır. Bu nedenle bölge antik dönemden günümüze İzmir’in vazgeçilmez ticaret merkezi olmuştur. Labirent gibi sokaklarında kaybolmayan neredeyse yoktur. Benim için ise; çocukluğumdan bu yana her bir sokağını ezbere bildiğim, ara sokaklarındaki küçücük dükkanları elimle koyduğum gibi bulduğum, ama “şu dükkanı tarif et” deseler tarif etmekte zorlandığım Kemeraltı Çarşısı…
Çarşıda, gün doğumuyla başlayan yaşam, gün batımına kadar sürer. İğneden ipliğe aklınıza gelebilecek her şeyin satıldığı işyerlerinde, işyeri sahipleri size aradığınız şeyi en uygun fiyatla sunar. Her ne kadar çarşıda hayat gün batımında biter desek de, son zamanlarda bazı tarihi hanlar restore edilerek işletilmeye başlanılan otel ve restoranlar nedeniyle artık çarşı akşam saatlerinde de az da olsa hareketlidir.
Biraz soluklanmak istediğiniz ya da acıktığınızda yüzlerce restoran, kebapçı, lokanta, pideci ya da büfe ile pek çok kafe, çay bahçesi ve kahvehane çıkar karşınıza…
Beyler Sokakları, Şükran Oteli, Meserret Oteli, Kestelli Caddesi, Ali Paşa Meydanı, Arasta, Abacıoğlu Hanı, Havra Sokağı, Kuyumcular Çarşısı, Küçük Karaosmanoğlu Hanı ile Yalı, Başdurak, Kestanepazarı, Şadırvan ve Hisar Camileri bölgede görülebilecek yerler arasındadır.
Kemeraltı çarşı alanı olmasının yanında aynı zamanda İzmir’in sembollerindendir. Adını Kemeraltı Camisi Sokağı’nın başında bulunan, kemerli taş köprüden alır.
Hisarönü, Hisar Camisi ile Fevzi Paşa Bulvarı arasında kalan bölgedir. Zamanında buradaki kale nedeniyle “Kaleiçi” olarak anılmış olup, şimdilerde pek keyifli bir yerdir…
Osmanlı süsleme sanatının örneklerinin görülebileceği Hisar Camisi ile çevresi, şehrin önemli cazibe merkezidir. Mevsim çiçeklerinin ve süs bitkilerinin her çeşidinin bulunabileceği çiçekçilerin, yemekçilerin, kahvelerin ve hediyelik tezgâhların oluşturduğu renk cümbüşlü masalsı dekor mutlaka görülmelidir. Hem alışveriş yapılabilecek, hem yemek yenilebilecek, hem de keyifli vakit geçirilebilecek hoş bir yerdir. Çevrede hem İzmir, hem de Türk mutfağının son derece lezzetli yemeklerini ve tatlılarını tadabileceğiniz pek çok esnaf lokantası ile tatlıcı mevcuttur. Burada kahve ısıtılmış kumda doğrudan fincanda pişirilerek, tabağındaki lokum ile sunulur.
Hisarönü’nün ikinci önemli yapısı, Kızlarağası Hanı turistik bir çarşıdır. Hanın içi ve çevresindeki envayî çeşit dükkân çarşının rengine renk katar. Antikadan takıya, eski kitaptan otantik çalgılara, halıdan kilime kadar sayısız ürünü görebileceğiniz, bir nevî etnografik müze havasındaki hanın dekorasyonuna dış kısımdaki av malzemeleri satıcıları da katkıda bulunur.
Çevredeki Mirkelamoğlu Hanı’nın yanı sıra Çakaloğlu Hanı da görülmesi gereken yapılardandır…
Ve Kadifekale…
Efsaneye göre adını M.Ö. 1000 yılında İzmir’e geldiği ve semte adını veren kale’yi yaptırdığı söylenen kraliçe Kaydafe’den alan Kadifekale şehrin başına yerleştirilmiş bir taç gibidir. Bazı gezginler, ana giriş kapısının hemen yanındaki duvarda bulunan bir Amazon başından söz eder.
Helenistik Dönem’de, dış saldırılara karşı kentin daha güvenli yerlere taşınma ihtiyacı doğar. Yine rivayet odur ki; Büyük İskender, Pagos yamaçlarında avlanırken yorgun düşer ve Tanrıça Nemesis’e adanmış bir tapınağın önündeki çınar ağacının gölgesinde uyuya kalır. Rüyasında gördüğü Nemesisler şehri burada kurmasını söyler. Claros’un Bilicilik Merkezi’ndeki kahinler de bunu onaylayınca yeni kent burada kurulur.
Akropol’de bulunan kale Roma, Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde onarım görerek günümüze ulaşır. Kale surları içinde tarihi sarnıç ve depolar bulunur. Körfeze bakan yamacında bir amfi tiyatro ve batı bölümünde ise Saint Polycarp’ın öldürüldüğü varsayılan Antik Stadyum vardır. Tiyatronun gün yüzüne çıkarılması çalışmaları aralıklarla devam eder.
Kadifekale, İzmir Körfezi ve çevresinin en güzel görünebildiği noktada olup, surları üzerinde iki kapı vardır. Biri Efes ve Kolophon’a, diğeri ise Sardes’e uzanan yolların başladığı kapıdır. Sonraki yıllarda yerleşimin kıyı bölgesine kayması nedeniyle Kadifekale işlevini yitirirken, Ok Kalesi önem kazanır.
Kadifekale gibi önemli ören yerlerinden biri olan Agora, Namazgah’ta mermer döşeli büyük bir avlu içerisinde, sütun ve kemerler üzerine çok katlı olarak inşa edilmiş, Roma Dönemi’ne ait yapı topluluğudur. Agora, öncelikle Pazar Yeri olarak algılansa da de aynı zamanda politik toplantıların ya da halk mahkemelerinin de yapıldığı kamusal bir alandır. Bol suya sahip bir alan olan Agora’nın batı kapısı kemeri üzerinde İmparator Marcus Aurelius’un karısı Faustina’nın kabartma portresini görmek mümkündür. Yine en önemli buluntulardan bir diğeri de Roma Dönemi dükkânlarına ait olan bölümdeki duvarların üzerine çizilmiş “grafiti”lerdir. Burada Osmanlı mezar taşlarını da görmek mümkündür.
Buradan çıkarılan bulgular İzmir Arkeoloji Müzesi’nde görülebilir. Kazı çalışmaları günümüzde de halen devam etmektedir.
Basmane semtinde bulunan Altınpark’ta yapılan kazı çalışmalarında Roma Dönemi’ne ait mermer yol ile Antik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait önemli bulgular çıkarılmıştır. Ancak şu anda kazı çalışmaları durmuştur.
Yeşilova Höyüğü, İzmir’in şu an itibariyle bilinen en eski yerleşim alanıdır. Höyük keşfedilmeden önce şehrin beş bin yıllık olduğu düşünülen tarihinin kazılar sonucu elde edilen bulgular doğrultusunda sekiz – dokuz bin yıl öncesine kadar uzandığı anlaşılır.
Şehrin ikinci kez Tepekule denilen, bağların çevrelediği bir tepecik üzerine kurulmuş olmasının sebebi net olarak bilinmez. Bu tepecik başlangıçta küçük bir yarımadadır. Antik Dönem’de alüvyonla deniz dolar ve yarımada kara ile birleşir.

Şehirde büyükçe bir yeşil alan mevcuttur. 1922 yangınının yok ettiği alanın önemli bir bölümü 1936 yılında düzenlenerek bir park yaratılır ve adına Kültürpark denilir. Zaman içinde burada düzenlenen fuarlar nedeniyle, şehrin unvanlarına “Fuarlar Şehri” de eklenmiş olur. Geçtiğimiz yıllarda inşası tamamlanan yeni fuar alanı kullanılmaya başlayınca Kültürpark birkaç bina dışında yeşil alan olarak hizmet vermeye başlar. Kitap Fuarı gibi birkaç özel fuar dışında tüm fuarlar yeni alanda yapılmaya başlanır. Kültürpark’ın beş giriş kapısına İzmir’in her yerinden ulaşmak kolaydır. Buradaki Lunapark’ta oyuncaklara binilip, yapay gölde su bisikletli ile gezinti ve yürüyüşler yapılabilir. Kültürpark’ta bulunan Paraşüt Kulesi de şehrin önemli yapılarından biridir.
İzmir bir deniz şehridir… Kordon’u ve Karşıyaka Sahili dünyanın sayılı güzel sahillerdendir. Şehrin içindeki bu sahiller İzmirliler’in deniz kokusunu soluyarak, nefes alıp, dinlenebildikleri çok önemli alanlardır. Pek çok spor aktivitesi ve uzun yürüyüşler için de çok uygundur.
Ege Bölgesi’nin ikinci büyük akarsuyu olan Gediz’in oluşturduğu deltanın güneyinde yer alan ve koruma altında bulunan Kuş Cenneti, Türkiye’nin en çok kuş çeşidinin olduğu alanlardan biridir.
1938 yılında ülkemizin ilk koleksiyon tipi hayvanat bahçesi olarak Kültürpark’ta açılan Hayvanat Bahçesi’nin zaman içinde yetersiz kalması nedeniyle, Sasalı’da, Kuş Cenneti’nin yakınındaki bir alanda Doğal Yaşam Parkı düzenlenmiştir.
İzmir, bir spor şehridir. Başta futbol ve at yarışı olmak üzere birçok sporun ülkemizde ilk yapıldığı yer olan İzmir; Akdeniz Oyunları’ndan, Üniversiad’a kadar pek çok büyük organizasyona ev sahipliği yapmıştır.
İzmir bir hoşgörü şehridir. Aynı bölgede bulunan Hisar Camii, Sinyora Havrası ve Saint Polycarp Kilisesi bunun en güzel kanıtıdır. Tarih boyunca Türklerin, Yahudilerin, Rumların ve Ermenilerin birlikte ve barış içinde yaşadıkları bir şehirdir.
İzmir’in lezzet duraklarının eşi benzeri yoktur. Kendine özgü yiyecek ve içecekleri ile ülkemizde yemek açısından zengin bir mutfağa sahiptir. Binlerce yıldır ev sahipliği yaptığı uygarlıklardan, verimli topraklarından ve bereketli denizinden yararlanarak binlerce çeşit yemek yaratmış ve geliştirmiştir. İzmir yemeklerinde kullanılan en önemli malzeme ise zeytinyağıdır. Arapsaçı, cibez, deniz börülcesi, şevketi bostan gibi saymakla bitmeyecek ot yemekleri bölgenin zeytinyağı ile yapılır. Kokoreç, midye dolması, irmik helvası, şambali, boyoz, gevrek ve sübye de İzmir’in önemli yiyecek ve içeceklerindendir.
İzmir aydınlık ve çağdaş bir şehirdir.
İzmir, ilçeleriyle de gezginler için vazgeçilmez bir şehirdir. Turistik anlamda her biri ayrı bir dünya olan bu ilçeleri anlatmak başlı başına birer yazı konusu olacaktır. En azından bir kaçının isimlerini anmadan geçemeyeceğimiz bu ilçelerden Efes Selçuk ve Bergama UNESCO Dünya Mirası eserlerine ev sahipliği yapmaktadırlar. Seferihisar, ülkemizin ilk yavaş şehri unvanını taşımaktadır. Çeşme, Foça ve Kuşadası her biri ayrı birer turistik merkez olarak dünya çapında üne sahiptirler.
Adına tarih boyunca onlarca sıfat eklendiğini belirterek başlamıştık.
Bir sıfat da biz ekleyelim.
Masal şehirdir İzmir.
İzmir’in varsa, masallardan tek farkı; burada, masalların gerçek olmasıdır.
İzmir’de masalların fazlası vardır, eksiği yoktur.
Yazdıklarımızın da öyle…

Kaynaklar:
http://www.izto.org.tr/tr/izmirin-tarihcesi
http://yesilova.ege.edu.tr/
http://www.izmirdergisi.com
https://www.izmirmekanrehberi.com/izmir-kent-rehberi/kemeralti