Müzik Oldu Aşk Oldu

“Duygularımı şiirlere anlatamam, çünkü şair değilim. Kendimi gölgeler ve ışıkla ifade edemem, çünkü ressam değilim. Düşüncelerimi hareketlerle de açıklayamam, çünkü dansçı değilim. Ama bunların hepsini müzikle yapabilirim. Çünkü ben bir müzisyenim” demiş Mozart…

Duygularını müziğiyle anlatan;

O’nu ilk olarak, özel bir gecemizde şarkı söylemeye geldiğinde tanıdık. Gecenin ardından “O ne sesti öyle” derken, bir gün “Koro çalışmalarınızda size yardımcı olabilirim” diye haber gönderdi.

Bir yıl boyunca kendisi ile koro çalıştık. Bir yandan seslerimizi terbiye etmeyi öğrenirken, diğer yandan da çok eğleniyorduk. Haftada bir yaptığımız çalışmaları iple çeker olmuştuk. Ama en önemlisi ondan duygularımızı müzik ile ifade etmeyi öğrendik.

Çocuk yaşlarda müziğe başlamış, konservatuarda eğitimini tamamlamıştı. Neredeyse bütün yaşamı müzikti… Bir yandan çalıştığı kurum “İzmir Devlet Türk Dünyası Dans ve Müzik Topluluğu”nda müzik yaparken, diğer yandan pek çok “sosyal sorumluluk projelerinde” yer alıyordu. O’nu bazen çok şık bir mekanın sahnesinde dinlerken, bazen de bir köy meydanında, boynunda bir poşu ile türküler söylerken, bazen de bir ceza yada huzur evindeki moral gecelerinde görmeniz mümkündü. Yoğunluğuna rağmen haftada bir akşamını bize ayırmıştı. Bazen halk oyunlarımız ile biz ona eşlik ettik, bazen de o bizim oyunlarımızın türkülerini söyledi.

Sonra ne mi oldu? Koro şefimiz, sevgili kardeşimiz Yılmaz Demirtaş, bir gün, birlikte müzik yapmaktan keyif aldığı arkadaşlarını bir araya getirerek, duygularını daha güzel ifade edebilecekleri, fıkralarla, hikayelerle eğlendirirken eğlenebilecekleri “Müzik Ola Aşk Ola”yı kurdu.

İlk defa sevgili Cumhur Aydoğan’ın mekanında seyirci karşısına çıktıklarında, kendilerini yediden yetmişe oldukça kalabalık bir seyirci kitlesi izledi ve ertesi gün herkes onları konuşuyordu.

Neden mi? “Müzik Ola Aşk Ola” oluşmadan önce her ne kadar hepsi aynı kurumda görev yapan müzisyenler olsalar da, dünyadan ve Türkiye’den çok farklı müzik türlerine eşlik eden enstrümanlar çalıyorlardı. Bu çeşitliği bir araya getirerek, çok renkli bir müzik mozaiği oluşturacaklarına inanarak yola koyulmuşlardı.

Onları bir arada ilk dinlediğimde; “Evet… Gerçekten de ‘müzik olmuş, aşk olmuş’ demekten kendimi alamamıştım…

Batı müziği üzerine eğitim almış olan çellist Mert Güngördü, şu anda “Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı”nda Türk müziği eğitimi alıyor. Okuma bile öğrenmeden müzik ile uğraşmaya başlamış. O gün bu gündür müziğin her dalı ile ilgilenmiş. Genç yaşına rağmen müzik konusunda oldukça yol kat etmiş bir müzisyen.

Yine aynı okul mezunu, bağlama sanatçısı Hasan Or, yüksek lisans eğitimini de tamamlayarak, bu güne kadar pek çok değişik projede müzik yapmış çok değerli bir sanatçı. Aynı zamanda eğitmenlikte yaparken, pek çok halk oyunları grupları ile uzun yıllar birlikte çalışmış. Müziğe 11 yaşında başlamış. Hasan. “Oyuncağım sazımdı” diyor.

Obua sanatçısı sevgili Ece Erdem batı müziği konusunda eğitim almış. 13 yaşından beri obua çalan Ece, Devlet Türk Dünyası Dans ve Müzik Topluluğu’nun yanı sıra Kent Orkestrası, Olten Flarmoni Orkestrası gibi pek çok orkestrada çalıyor.

Sevgili Ece, “Biz çok değişik repertuarlara hakimiz. Hem Türk halk müziği, hem popüler müzik, hem de batı müziği parçalarını çalıyor ve seslendiriyoruz. Enstrümanlarımız birbirini çok güzel tamamlıyor. Sazın yetmediği yerde yaylılar devreye giriyor. Ben obuayı sadece klasik müzikte kullandım. Şimdi her tür müzikte çalıyorum” derken çok mutlu…

Duygu Dürüst’ün uzmanlığı Türk Sanat Müziği. Klasik kemençe çalıyor. “Müzik Ola Aşk Ola”da klasik kemençenin de pek çok müzik türünde varlığını göstermesini sağlıyor.

Ritm ustası Erdinç Taşdemir, yıllardır hem halk oyunları ekiplerine hem de halk müziği topluluklarına eşlik ediyor. Kendisini “Türk Dünyası Dans ve Müzik Topluluğu”nun konserlerinden çok yakından tanıyoruz. Sekiz yaşında müziğe başlayan Erdinç, halk oyunlarına eşlik ederken de pek çok ülkeye seyahat etme şansını yakalamış.

Grupta iki gitarist var. Sercan Ektik de şu an Konservatuarda öğrenci. Aynı zamanda da eğitmenlik yapıyor. Okuldaki enstrümanı ise ud. Çağrı Gözeten ile dönüşümlü olarak çalıyorlar.

“Müzik Ola Aşk Ola” oluşmadan önce hem aynı kurumda hem de başka mekanlarda farklı işler yapmışlar. Ancak şimdi birlikte bambaşka bir heyecanı paylaşıyorlar.

Sevgili Yılmaz, “Müziğin gücü sahnede sadece solistten gelmiyor. En önemli olgumuz “biz” olmak” derken, “Hedeflerimiz var… Biz üzerimize düşeni yapacağız. Bizi dinleyenler büyütecek.” diye devam ediyor.

Fikir ve çekiş gücü Yılmaz Demirtaş’ta olmasına rağmen sahnede orkestra da oldukça etkin… Solist ve orkestra bir bütün olarak sahnede…

Eserini söyledikleri ustaları da anmadan geçmiyorlar.

Bir bakıyorsunuz Aşık Veysel’in “Uzun ince bir yoldayım” türküsünü söylerken, bir İspanyol bestesi “Tuana” geliyor ardından. Belki daha sonra Müslüm Gürses’in “Nilüfer” şarkısı…

“Bizim en önemli özelliğimiz şu; Evet, hepimiz okullu müzisyenleriz. Ancak biz, müziğe çocuk yaşlarda ‘Aşk ile’ bağlandık… Müziğimizi ‘gönlümüzden geldiğince’ yaptığımız, müziğin olduğu her yerde ‘Aşk ve mutluluk’ olduğu için…” derlerken neden isimlerinin “Müzik Ola Aşk Ola” olduğunu da anlatmış oluyorlardı aslında.

İnşallah sizler de bir gün onları dinleme şansını yakalarsanız, o zaman sizin için de “müzik olur aşk olur”…