Sudan Koyun Atlatma mı?

Yörük çobanlarından biri ile oymak beyinin kızı birbirlerine sevdalıdır. Çoban sevgisini açıkça söyleyemediği gibi kimselere de anlatamaz. Beyin bunu uygun bulmayacağını ve kızını kendisine vermeyeceğini de tahmin etmektedir. Bu yüzden susar, o sustukça kavalı konuşur. Yüreği yana yana çaldığı kavaldan çıkan ses o kadar büyüleyicidir ki beyin kızı bu sesten çok etkilenir. Gel zaman git zaman kız çobana daha da sevdalanır. Kavaldan gelen sesten çobanın ruh halini anlamaya başlar. Bir zaman sonra artık aralarında kavalın sesi ile anlaşmaya başlarlar.

Çoban ile kızın durumunu görenler kavuşamayacaklarına çok üzülürler. Bir gün dayanamayıp oba beyine anlatırlar. Oba beyi bu duruma çok bozulur, ama kızını da çok sevdiği için bu sevdaya ne itiraz edebilir ne de onay verir. Düşünür, taşınır. Ona göre bu sevda kızını mutlu etmeyecektir. Evet çoban çok iyi bir insandır, çok güvenilirdir ama kızının dengi değildir. Ama kızını üzmeden bu işten vazgeçirmenin bir yolunu bulmaya çalışır.

Bu arada bir gün sürü dağda hırsızların hücumuna uğrar. Hırsızlar çobanın elini kolunu bağlayıp etkisiz hale getirerek sürüyü götürmeye niyetlidirler. Ama koyunlar bir türlü yerlerinden kımıldamazlar. Ne kadar uğraşsalar da koyunları bir türlü yürütmeyi başaramazlar.

Bunu gören çoban gülerek, “Ben kaval çalmazsam sürüm hiçbir yere gitmez, çözün kollarımı da sürüyü ben kaldırayım” der. Çobanı çözerler. Kavalını eline alır, yanık yanık çalmaya başlar. Kavalın sesini duyan koyunlar yerlerinden kalkarak yavaş yavaş yürürken beyin kızı kaval sesini duyar. Ancak ses her zamankinden farklıdır. Bir şeylerin yolunda olmadığını anlar. Hemen babasına haber verir. Bey şaşırır, inanmak istemez, ama ısrar eden kızını da kırmak istemez. Hemen köylüye haber eder. Köylüler çobanı kurtarmaya giderler ve sürüsüyle birlikte kurtarırlar.

Köylüler sürünün çobanın kaval sesini duymadan hareket etmemesi ve beyin kızının çobanın kaval sesinden zor durumda olduğunu anlamasından çok etkilenirler. Köyde günlerce bu olay konuşulur. Konuşmalar beye de ulaşır. Bey de çobana karşı sempati duymaya başlar. Ancak bey hala kızını çobana vermek istememektedir. Bunun için çobana kızını çok sevdiğini ispatlaması için olmayacak bir şart koşar; Çoban sevgisini ispatlamaya hazırdır. Ama sınavı yine koyunları ile olacaktır.

Oba beyi çobandan sürüye üç gün boyunca hiç su vermeden tuz yalatmasını, sonra sürüyü Menderes’in kenarına götürüp suyun kenarında bekletmesini ve yine su içirmeden karşı kıyıya geçirmesini söyler. Ancak bunu başarabilirse kızını verecektir. Çoban çaresiz kabul eder. Sürüsünden emindir ama yalnız bir tek yaramaz kara koyundan korkmaktadır. Denemekten başka da çaresi yoktur aslında…

Sürüye hiç su vermeden üç gün tuz yalatır. Üçüncü günün sonunda sürüyü dağdan aşağı, dereye doğru sürer. Sürü iştahla suya doğru koşarken, çoban birden kavalını çıkarır ve çalmaya başlar. Bunun üzerine sürü olduğu yerde durur.

Ancak çobanın korktuğu başına gelir. Karakoyun kaval sesine aldırmadan suya doğru koşmaya devam eder. Çoban kavalı daha da yanık çalmaya başlar. Bu çalış onun kara koyuna bir nevi yalvarışıdır. Kavalın sesi o kadar etkileyicidir ki kara koyun bir süre sonra yavaşlamaya başlar. Durur, bir geriye döner, bir suya bakar. Adeta susuzluğunu unutmuştur. Suya atlamaz ve sürünün yanına döner. Daha sonra su içmeden sürüyle beraber karşı kıyıya geçer.

Beyin kızı ve çoban çok mutludur. Oba halkı da şaşkın ve heyecanlıdır. Bey de duygulandırmıştır. Çobanı karşısına alır, alnından öper ve “Sözünde durdun. Kızımı sana verdim gitti” der.

İşte o gün bu gündür Denizli’nin Çal ilçesinin Aşağıseyit köyünde yöre çobanları, hem mesleklerine duydukları saygı, hem de çoban ile bey kızının aşklarını ölümsüzleştirmek için “Sudan Koyun Atlatma Yarışması” düzenlerler. Yarışma şartlarına göre; yarışmaya katılan çoban, sürünün baş koyunu olan “el koyun” ve diğer koyunlar koşarak Menderes Nehri kıyısına gelir. Önce çoban nehre atlar. Ardından el koyun ve diğerleri hızlıca suya atlamalıdır. Nehirden en hızlı geçen sürü ise yarışmayı kazanmış olur.

Efsanenin yanı sıra, hayvanların yıkanmasını da amaçlayan gelenek günümüzde de Turizm Bakanlığı bünyesinde “Aşağıseyit Sudan Koyun Atlatma Festivali” olarak sürdürülmektedir. Her yıl Ağustos sonu veya Eylül başında yapılan şenlikler ve konserlerle zenginleştirilerek gelenek devam ettirilmektedir.

Yarışmanın yapılacağı gün erken saatlerde bekleme alanına gelen çobanlar sürülerini kendileri için ayrılan bölümlere yerleştirirler. Festival öğlen başlamasına rağmen sabahtan itibaren yoğun bir kalabalık oluşur festival yerinde. Türkiye’nin dört bir yanından gelen yarışmacı ve seyirciler ile kalabalıklaşan köy daha da bir şenlenir.

Festival fotoğrafçılar içinse büyük bir görsel şölendir. Zira geceden rengarenk boyanmış koyunlar birbirinden ilginç görüntülere sahne olur. Çobanlar da en güzel, en renkli kepeneklerini bugün için saklarlar. Yarışma saati yaklaşınca çobanlar ve sürüleri sırayla yarışmaya çağırılır. Menderes’in kenarına koşarak gelen çobana arkadaşları da eşlik eder. Yaklaşık sekiz yüz yıldır yapılan bu yarışlarda koyunlar çobanın ardından suya girmezse çoban yarışmadan elenir…

UNESCO tarafından somut olmayan kültürel miras listesine alınan yarışların sekiz yüz kırk yedincisi geçen yıl salgın nedeniyle temsili olarak yapılmış. Bu kapsamda bir önceki yıla kadar yaklaşık elli çobanın katıldığı, neredeyse on bin kişinin izlediği yarışma, aynı alanda altı çobanın katımıyla gerçekleşmiş. Bu yıl ise salgının yanı sıra kuraklık nedeniyle sembolik de olsa yapılamama riski ile karşı karşıya…

Çivril Işıklı Gölü’nde yaşanan kuraklık dolaylı olarak Ege Bölgesi’nin en uzun nehri olan Büyük Menderes’i de etkilemiş. Yarışların yapıldığı Çal Aşağıseyit Köyü’nden geçen bölümde de sular çekilince nehirde doğal yaşam yok olma riski altında…

Nehirdeki su miktarında ciddi azalma yaşanınca, bu yılki yarışma Çivril’deki Işıklı Gölü Barajı’ndan Büyük Menderes’e su bırakılarak 28 – 29 Ağustos’ta gerçekleşecek.

Tam sekiz asırdır devam eden bu gelenek umarız bu sebeplerle unutulup gitmez. Zira yarışmanın esas amacı galibiyetten ziyade yeni dostlukların kurulması ve hoşça vakit geçirilmesidir…

Bu vesileyle somut olmayan kültürel mirasın da sosyal uyumu artırıcı, bireyler arasında değiş tokuşu ve anlayışı sağlayıcı paha biçilmez rolünü, bireylerin toplumun bir parçası olduklarını hissetmelerine yardımcı olduğunu da unutmamak gerektiğini düşünüyorum…

***

Kaynak: Denizli Büyükşehir Belediyesi Yaşam ve Şehir Kültürü Dergisi – Hayat
Fotoğraflar: Aşağıseyit Köyü Facebook sayfası