İpekçi Hafız’ın Ardından

Beni tanıyanlar bilir, yaptığım yolculuklarda insan hikâyeleri dinlemeyi çok severim. Zira bana göre hayatta herkesin anlatılacak, hatta yazılabilecek bir hikâyesi vardır. Bu anlamda yolculuklarımın olmazsa olmazıdır bu hikâyeleri dinlemek.

Her yolculuğumdan hikâye torbam dolu dönerim evime. Bunların bazılarını hemen yazarım. Bazıları ise zamanı geldiğinde yazılmak üzere, bazen kısa bazen de uzun bir süre sıralarının gelmesini bekler durur, ta ki benim o hikâyeyi yazmam gereken güne kadar…

Bazı yolculukların da olmazsa olmazı vardır. Buna örnek olarak, “Eğer Denizli’ye gidersen Buldan’a uğramadan, İpekçi Hafız’ı görmeden, yeni dokuduğu ipekli şallardan almadan sakın dönme”yi verebilirim.

En son gittiğimde kendisiyle kısa bir söyleşi yapmış, şal dokurken kayıt etmiştim. Kaydı bazı sosyal ortamlarda paylaşmış olmama rağmen hikâyesini henüz yazıya dökmemiştim.

Geçtiğimiz hafta yaklaşık iki yıl aradan sonra Denizli’ye gidince Buldan’a da gittik elbette…

Bu defa yazmaya niyet ettiğim “unutulmaya yüz tutmuş meslekler” yazı serimin ikincisi için Hafız ile daha detaylı söyleşerek mesleğini tanıtmaktı amacım…

Geç kaldığımı nereden bilebilirdim ki…

Halil Çomuk namı diğer Çomuk Hafız ya da İpekçi Hafız…

Buldan’da ahşap el tezgahında geleneksel yöntemle ipek dokuma yapan birkaç kişiden biri. Zira sanayileşmenin artmasıyla bu tezgahlar ile yapılan üretimler artık seri üretim yapan tezgahlar ile yapılmaya başlanmış. Bu nedenle sayıları parmakla gösterilecek kadar az…

Antik dönemde Tripolis olarak bilinen Buldan’ın bölgeyi batıya, Anadolu’nun iç kısımlarına ve Mezopotamya’ya bağlayan Büyük Kral Yolu’nun üzerinde olması, bu yörede ticaretin ve dokumacılığın gelişmesini sağlamış.

Anadolu Selçuklu Devleti zamanında göçmen Oğuz Boyları’nın Anadolu’ya yerleştirilmeleri sırasında yöreye gelen Türkler’in dokuma kültürü ile yörenin dokuma kültürü birleşince daha da gelişerek günümüze kadar devam etmiş.

Dokumacılık yörede her dönemde halkın en önemli geçim kaynağı olmuş. Buldan’da geleneksel tarzda evlerde oturan Buldanlılar, evlerinin alt kısımlarını ya da bir bölümünü dokuma atölyesi olarak kullanmışlar.

Zaman içinde el tezgâhlarının yerini motorlu tezgâhlar almış, el tezgâhları ile dokuma yapanların sayısı her geçen gün azalmış.

Ancak sayıları azalsa da, geçmişte olduğu gibi bugün de evlerden hala tezgâh sesleri geliyor.

İpekçi Hafız üçüncü kuşak bir ipek dokuma ustası…

Dedesi İğdeli Hafız 1882 yılında Buldan’da dokumacı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Genç yaşta hafız olmuş. Babası müftü olmasını beklerken okuldan kaçmış ve kendisine ayrı bir yol çizmiş. Asabi görünüşlü olmasına rağmen bir o kadar da dürüst ve adaletli bir insanmış. Gençliğinde Demirci Efe ve Yörük Ali Efe’nin yanında bulunmuş. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra baba mesleği dokumacılığı devam ettirerek ipek çarşaflar dokumaya ve ipekçilik yapmaya başlamış…

Daha sonra mesleği oğluna, oğlu da kendi oğluna devretmiş. Yani İpekçi Hafız’a…

Bu yazımı yazarken niyetim “nesli tükenmeye yüz tutmuş” demekti ama ben gidene kadar “nesli tükenmiş” bile…

Meğer İpekçi Hafız’ı bu yılın ocak ayında covitten kaybetmişiz. Öğrendiğimde ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Çünkü Hafız çok değerli bir dokuma ustası olmasının yanında çok da iyi bir insandı. Onca yıl edindiği tecrübe, dokumacılıkla ilgili tüm bildikleri kendisiyle birlikte gitti. Zira son görüşmemizde çırak yetişmediğinden yakınıyordu.

Bu tür mesleklerde çıraklık yaklaşık yedi yaşlarında başlıyor. İyi usta olabilmenin şartı tezgahla yatıp, tezgahla kalkmak, yani bütünleşmek. Bir yerinden ses geldiğinde neresinin acıdığını hissedip, acısını dindirebilmek. Zira bu tür el tezgahlarını da dokuma ustaları kendileri yapıyorlar. Yani bir nevi çocukları gibi…

Bu tezgahlar el, ayak ve gözün eş zamanlı kullanımını gerektiriyor. Bunu öğrenmek, tecrübe kazanmak ise uzun yıllar iyi bir ustanın yanında çalışmayı gerektiriyor.

Ah Hafız ne kadar zamansız bir gidiş oldu seninki…

Ne ritmik, ne melodik dokurdun sen rengarenk iplikleri dans ettirdiğin o güzelim ipek şalları. Seri üretime meydan okurcasına gün boyu dükkanından tezgahının tıkırtısı yükselirdi. “Bütün gün hiç durmadan çalışırsam beş tane şal üretirim” demiştin bir keresinde. İyi ki senin o özenle işlediğin farklı renkler ve desenlerde sanat eseri şallardan her gelişimde almışım.

Hem de ödüllü bir sanatçıydın sen…

19. Buldan Dokuma Kültür ve El Sanatları Festivali kapsamında düzenlenen Dokuma Yarışması’nda ipekten dokuduğun fiskos örtüsü de dereceye girmişti.

İpekçi Hafız ile bu defa daha uzun bir söyleşi yapmaktı niyetim. Zira ilk söyleşimizde çok az konuşabilmiştik. Bu defa çok daha fazla bilgiler alacaktım kendisinden. Ama yetişemedim…

Nesli tükenmişti ne yazık ki…