Bir Yudum Köy: Mursallı

Musa ile Ali kardeşler kendilerine yeni bir yerleşim yeri ararken, İzmir – Aydın yolu üzerinde, Ortaklar ile Germencik arasında, ekilebilecek verimli toprakları olan bir yer bularak bir köy kurmuşlar. Daha sonra gelenler, kardeşlerin adından esinlenerek, buraya “Musaali” adını vermişler. Bir süre sonra köye Rum aileler de yerleşmeye başlayınca adı “Mursalli” olarak değiştirilmiş.

Rumlar’ın yerleşmesi köyün hem tarım, hem ticaret, hem de taşımacılık alanında çok önemli bir merkez olmasına neden olmuş. Burada yaşayanlar ekonomik anlamda çevredeki diğer yerleşim yerlerine göre de öne çıkmış.

İşte hikayesi böyle başlıyor daha sonra kasaba olan Mursallı köyünün…

Çok sevdiğim ve çok kullandığım, “Hayatta her şeyin bir hikayesi var” sözü beni hep bu tür hikayeleri dinlemeye ve dinlediklerimi başkalarına aktarmaya yönlendiriyor ki; yine bir gün yolumuz oralara düşüveriyor…

Köy meydanındaki dut ağaçlarının altında karşılıklı dizilmiş kahvelerden birine adımımızı atar atmaz, kahvede oturanlar, sohbet edebilmek için sandalyelerini etrafımıza çekerek, köyün hikayesini bir çırpıda anlatıveriyorlar.

Kurtuluş Savaşı sonrası burada yaşayan Rumlar’ın büyük bölümü köyü terk etmişler. Daha sonra 1923 yılında Lozan’da imzalanan nüfus mübadelesi anlaşması ile geride kalan Rumlar, Selanik ve Grevena’dan gelen Türkler ile yer değiştirmişler. O güne kadar “Mursalli” olan ismi ise “Mursallı” olarak değişmiş diyor ve anlatmaya devam ediyor Erdal:

“Bu köyde herkes akrabadır. Biz Selanikliyiz ve çoğunluğu oluştururuz? Bir de Arnavutlar var. Onlar sayı olarak bizden daha azdır. Bize ‘yurtsever’ anlamında ‘patriot’ denilir. Eskiden bu iki topluluk birbirlerinden kız alıp vermezlerdi. Ama şimdi değişti. Sevenler birbirleri ile evleniyor.”

Sözü Ahmet alıyor:

“Zaman zaman dedelerinin izlerini süren Rum turistler gelir buraya. Hatta birkaç kez köyün meydanında müzikli, danslı eğlenceler düzenlediler. Dedelerinden dinledikleri ile canlandırdıkları bu eğlencelerde duygulu anlar yaşadık hep birlikte. Biz onlarla Yunanca anlaşmaya çalışırız. Bizi anlamakta biraz zorlanırlar. Çünkü bizim ailelerimizden öğrenerek, evlerimizde konuştuğumuz Yunanca biraz değişiktir onlara göre…”

Birlikte meydana yakın olan kiliseye yürürken Erdal anlatmayı sürdürüyor:

“Buralara inciri ilk defa Rumlar dikmiş. Şimdi bizim geçim kaynağımız. İncir ile birlikte zeytin de yetiştiririz. Biraz da pamuk ile narenciye… Şu an herkes incir tarlalarında olduğundan köy biraz sakin. Köyde birkaç tane eski Rum evi ve kiliseden başka bir şey kalmadı. İsterseniz sizi gezdireyim.?

Yıkık dökük kilisenin önüne geldiğimizde anlatmaya devam ediyor…

“Mursallı’dan giden Rumlar ise Eğriboz (Evia) adasına yerleştirilmişler. Yakın zamana kadar köylerinin adı Neo Mursalli (Yeni Mursalli) iken, daha sonra “Taxiarkhea” olarak değiştirmişler. Bu isim işte bu kilisenin, aynı zamanda buradan giderlerken beraberlerinde götürdükleri bir ikonanın adıdır” diyor düşünceli… Belki de dedelerinin oralardan gelirken bıraktıkları geliyor aklına…

Mübadele insanları ne gittikleri yere, ne de geldikleri yere ait olabiliyorlar. Burada doğmuş olsalar bile içlerindeki bir parça hep oraya ait…

Köyde birkaç tane kalmış Rum evine de baktıktan sonra hava kararmadan “Kanlıbahçe Şehitliği”ni ziyaret edebilmek için ayrılıyoruz Erdal’dan…

Ege Bölgesi’ndeki Yunan ordusu, Büyük Taarruz’da aldığı yenilgi sonucu İzmir’e doğru geçtiği yerleri yakıp yıkarak çekilirken, Mursallı’daki çoğu çocuk, kadın ve ihtiyarlardan oluşan doksan dört kişiyi toplayarak, duvar önünde kurşuna dizmişler. Sağ kalanlar karakol önündeki kuyuya canlı canlı atılırken, kuyudan çıkmasınlar diye de kurşuna dizilenlerin cesetlerini üzerlerine atmışlar.

Daha önce “Koçkuyusu” olarak anılan yöre, bu olaydan sonra “Kanlıbahçe” olarak adlandırılmış ve üzerine bir şehitlik inşa edilerek, o gün şehit edilenlerin isimleri bir mermer üzerine yazılmış.

Şehitliğin yanına geldiğimizde, anıtın inşa edildiği arazinin sahibi Kadir Bey yanımıza yaklaşıyor. Sahibi olduğu incir bahçelerinin bir kısmında kalan şehitliğin, neden bir tabelası dahi olmadığını sorduğumuzda “Defalarca müracaat ettim. Umursamadılar. Şehitlik her yıl bakım istiyor. Ben kendi imkanlarım ile bakım yapıyorum. Ancak buraya bir çivi bile çakmak yasak. Kimse gelip, bakmıyor bile. Yılda bir kez 7 Eylül’de gelip, anma yapıp gidiyorlar. Onun dışında kimsenin uğradığı bile yok” diye dert yanıyor.

İnsanların içine atıldığı kuyunun yanından geçerek arka taraftaki incir sergisinin olduğu bölüme geçiyoruz. İncirleri boylarına göre dizen köylüler ile sohbet ederken, işçilerden birinin kızı Medine yanıma geliyor. Küçük kız ve kardeşleri fotoğraflarını çekerken çok mutlu oluyorlar. “İyi ki geldiniz. İnsanlar buraya gelip, içeri bile bakmadan gidiyorlar” diyen Kadir Bey?in eşi ise ne kadar güler yüzlü…

Oradan ayrılıp, kasabanın diğer bölümündeki Saklıbahçe’ye gidiyoruz. İncir toplayan karı koca bizi karşılıyor. Burası aynı zamanda bir at çiftliği ve çam, zeytin ve incir ağaçları arasına kurulmuş restoran.

Mursallı, Germencik ile Ortaklar arasında. Kuşadası – Aydın yolunda ilerleyip, Ortaklar ayrımından sonra Germencik’e doğru devam ederken sağda tabelasını görürsünüz. Şahin Tepesi (Egemenlik Milli Parkı) mesire alanından Büyük Menderes Ovası’nın eşsiz manzarasını seyredersiniz.

Uzun yıllar köy olan Mursallı, belediyesi kurulunca kasaba kimliğine kavuşmuş. Aydın ilinin Germencik ilçesine bağlı. Etrafında Reisköy, Tekinköy, Karaağaçlı, Üzümlü, Moralı köyleri var. Kasabanın güney ve batı yönleri küçük tepelerle, kuzeyi düzlük ve incir bahçeleri ile çevrili. En yüksek yeri Tarassut Tepesi. Bu tepe Büyük Taarruz sonrası Atatürk tarafından da ziyaret edilmiş.

Şahin Tepesi ile Tarassut Tepesi’nden Aydın – Söke arasındaki tüm yerleşim yerlerini görmek ise mümkün.

Siz de görmek ister misiniz? Ne dersiniz?