Kategori: Anılar/Hikayeler

Basmane’deki evimizin nar, erik ve dut ağaçları ile güllerin, selluka ve asmaların süslediği bahçesinin tam ortasında altıgen bir havuz ve babamın beslediği on üç kedi vardı. Babam her gün Hilal kavşağındaki küçük bakkal dükkanını aynı saatte kapatıp, trene biner, iner inmez yürüyerek Tilkilik’teki kasabına gelir, kediler için ayrılmış ciğer alıp eve gelince de ilk işi…

Bir zamanlar İzmir’de ulaşımın vazgeçilmezlerinden olan troleybüsler ile tanışıklığımız doğduğum evin troleybüs deposunun yanındaki sokakta olması ile başlar. Birlikteliğimiz ile ilgili hatırlayabildiğim en eski görüntü ise hava subay lojmanlarındaki evimizin karşısındaki duraktan binerek Basmane’de oturan babaannemlere gidişimiz boyunca olandır… O zaman için bana çok uzun gelen bu yolculuklar çok eğlenceli geçerdi. Her bir yolculuğun da…

Annem, kamp ile ilgili konu açıldığında, “Biz o yıl sana hamile olduğum için gidememiştik. Ama ondan sonraki yıllar hep gittik” der, bu sözler ile başlayan sohbetin ise tadına doyum olmazdı. Uzun yıllar benim için tatil kavramı ile eşdeğer olan kamp, 1963 yılında, çadırlı olarak açılmış. Biz ilk defa annemin söylediği gibi, ancak bir sonraki yıl,…

Evimizden en uzaktaki pastaneye dondurma almaya gitmemize izin verildiği zaman… Komik, ama gerçek… O zamanlar yazın gelişi de dondurma ile özdeşti… “23 Nisan’dan önce dondurma yemek yok” cümlesi o günlerde çocuklar için, iki yönlü bir beklentiyi çağrıştırırdı. Bir yandan mandolin orkestrası konseri, halk oyunu ve spor faaliyetlerimizi sunacağımız, coşkulu çocuk bayramını beklerken, diğer yandan da…

Öncelikle belirtmeliyim ki; bu bir istek yazısıdır. Yazı yazmaya başladığımdan bu yana ilk defa böyle bir istek aldım. “Bir Kemeraltı Masalı” isimli yazımı okuyan ve çok beğenen bir arkadaşım, “Fuarı da yazsan, ne güzel olurdu” deyince dayanamadım. “Tamam yazarım, ama yardımcı olacaksınız, hatırlayamadıklarımı hatırlatacaksınız” dedim. “Memnuniyetle kabul etti.” Böylece ben de yazmaya başladım. O günleri…

“Duygularımı şiirlere anlatamam, çünkü şair değilim. Kendimi gölgeler ve ışıkla ifade edemem, çünkü ressam değilim. Düşüncelerimi hareketlerle de açıklayamam, çünkü dansçı değilim. Ama bunların hepsini müzikle yapabilirim. Çünkü ben bir müzisyenim” demiş Mozart… Duygularını müziğiyle anlatan; O’nu ilk olarak, özel bir gecemizde şarkı söylemeye geldiğinde tanıdık. Gecenin ardından “O ne sesti öyle” derken, bir gün “Koro…

Bir subay ailesinin uzun yıllar aynı şehirde kalma olasılığının çok düşük olmasına rağmen, babamın evlenmeden önce mecburi görevlerinin pek çoğunu tamamlamış olması nedeniyle, iki yıl annem ve ablam ile dil eğitimi için gittikleri Amerika dışında, İstanbul’a tayinimizin çıktığı haberiyle eve geldiği güne kadar ailemiz hiç şehir değiştirmemişti. O gün bir süreliğine İzmir’den ayrı kalacağımız haberi…

Öğlen yemeğinin ardından bahçede sallanan koltuğuma oturmuş, şekerleme yapmak üzereydim ki, teyzemin “Çocuklarrrr salepleriniz soğuyor.” diyen sesini duyar gibi oldum. Gözlerimi sıkıca kapadım… Çocukken mahallede oynarken gürültü yaptığımızda “Hadi gidin, sizi Hacı Halillerin bahçesi paklar.” diyenler haklıydılar elbette… Teyzemlerin bahçemize bitişik bahçesi çok büyüktü. Gün boyunca çocuk sesleri eksilmez, her zaman oynayacak bir çocuk mutlaka…

“Biliyor musun tam oturduğun yerde yıllar önce dünyanın en büyük tiyatrolarından biri varmış. İnsanlar bir yandan sahnedeki oyunu seyrederken bir yandan da sahnenin arkasındaki o güzel kıyıyı hayal ederlermiş.” diyen ses ile irkildim. O sırada, Ziynet teyzelerin bahçe duvarından bacaklarımı sallandırmış, körfezin masmavi sularının ötesine, dağ ile denizin birleştiği, uzun eteğin kenarına dikilmiş danteli andıran…

“Gülistan” denilirmiş buralara… Dağlarla çevrili halkanın ortasındaki geniş ovanın güneyindeki güzel şehrim tarih boyunca emniyet içinde, düşman istilası görmeden, huzur içinde, kat kat yeşil uzun eteklerini yaya yaya hayranlarına göz kırpıp durmuş. En lezzetli elma ile kirazın ve en nadide güllerin yetiştiği buralarda doğup büyüyen kızlarda elbette hep güzel olmuş.” diyerek bakışlarını bana çevirdiğinde annemin…

“Kuzulukları biraz açar mısın, temiz hava almak istiyorum” dedi. Hastane odasındaydık. Babam uzun zamandan beri ilk kez konuşuyordu. Kendini evinde sanmıştı. Pencereyi açtım. “Şimdi de bana ispencin çekmecesinden sigaramı getiriver kızım” dedi. Telaşlandım. Odadan sofaya çıkarmışçasına doktorun odasına gittim. “Sigara istiyor” dedim, “Verin” dedi. Yapılacak fazla bir şey kalmamıştı. İçimdeki acı dayanılmazdı. Yapmam gereken tek…

Annem, “Karşıyaka’da…” diye söze başlayıp, derin bir nefes aldı ve devam etti. “Zişan teyzen, halasının torunu Güner’i pek övdü. Necibe ile görmeye gitsek diyorum. Ne dersin?” Ağabeyimin bu defa itiraz etmemesinin şaşkınlığı ve sevinciyle neredeyse daha kızı görmeden evlilik hazırlıklarına başlayacaktık. Randevu almaları için Zişan teyzemleri aradık. Haber çabuk geldi. Çarşamba günü öğleden sonra bekliyorlardı.…

Çocukluğumda, “Öldürülen çocuklarının ardından günlerce gözyaşı döken Niobe’ye acıyan tanrıların, acılarına son vermek için onu kaya haline getirdiğini, o günden itibaren göz çukurunu andıran girintilerinden sızan suyun aslında Niobe’nin gözyaşlarını temsil ettiğini, Manisa’nın sarı üzümlerinin ise bu gözyaşlarıyla sulanan bağlarda yetiştiğini.” annemden defalarca dinlemiştim. Efsaneyi ağabeyimle bana anlatırken isimlerinin benzerliği gibi Niobe’nin kaderine benzer bir…

Seni düşünürken Bir çakıl taşı ısınır içimde Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar Bir gelincik açılır ansızın Bir gelincik sinsi sinsi kanar Seni düşünürken Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır Deliler gibi dönmeğe başlar Döndükçe yumak yumak çözülür Çözüldükçe ufalır küçülür Çekirdeği henüz süt bağlamış Masmavi bir erik kesilir ağzımda Dokundukça yanar dudaklarım Seni düşünürken…

Uzun bir Kurban Bayramı tatili var önümüzde. Turizmciler çoktan kampanya duyurularına başladılar. Özellikle çalışanlar için bayramlar bir yerlere gitmek ve dinlenmek için iyi bir fırsat. Büyüklere el öpmeye gitmek ya da misafir karşılamak oldukça zor geliyor artık. Bizler eski bayramların tadını çok iyi bilsek de yoğun çalışma yaşamlarımız nedeniyle bayramlara hep tatil gözüyle bakar olduk.…