İlham Veren Kent Efes

Batı Anadolu tarihinde bereketli nehir havzalarının rolü çok önemlidir…
Bunların başında ise Küçük Menderes Nehri Havzası gelir…
Kuzeyden Ege Bölgesi’nin çatısı tabir edilen Bozdağlar, güneyinden Aydın dağları, batısından ise Alaman dağları ile çevrili Küçük Menderes Nehri ise Büyük Menderes ve Gediz’den sonra Batı Anadolu’nun en uzun nehridir.
Yüzyıllar boyunca denize kavuşma sevdası ile akıp dururken, kâh dallanıp budaklanır, kâh dağlardan, tepelerden Ege’nin dantel gibi işlenmiş o eşsiz koylarına doğru akarken, ağacın dalını, yaprağını, taşı, toprağı peşine takarak ortalığı darmaduman eder.
Sulayarak geçtiği ovalara bereket katarak Efes’in Pamucak Sahili’nde denizle buluşur. Ancak denize dökülmeden önce yollardan toplayıp getirdiklerini (alüvyon) bırakıverir ortalığa. Belli bir süre sonra da toplanan birikintiler ile bir delta ovası oluşur.
İşte bunlardan biridir Efes’in Ovası…
Efesliler de ne yapsınlar? Gelen bereketten faydalanmadan edemezler…
Ova, yüksek verimi nedeniyle tamamıyla tarıma ayrılır. Bu nedenle bölgedeki geniş arazilerde yoğun olarak tarımla uğraşılır. Pamuk, incir, zeytin, üzüm ve tütün ovanın baş tacı olur. Bunların yanında karpuz, susam, kestane, tahıl, yaş sebze tarımı da yapılır.
Kısaca özetlemek gerekirse; Küçük Menderes Havzası şimdilerde olduğu gibi antik ve orta çağlarda da tarıma dayanan bir ekonomiye sahiptir. Havzanın tarımsal zenginliği zamanın önemli liman şehri Efes’in gelişimine de büyük katkı sağlar. Efes’in diğer İyon şehirlerinin aksine hiç koloni kurmamış olması ise Küçük Menderes gibi zengin bir hinterlanda sahip olmasına bağlanır.
Aradan yüzyıllar geçer. Bu süreçte bölgede tarım tüm zamanlarda ana geçim kaynağı olur.
Günümüze gelindiğinde bu tarlalarda yetişen doğal, sağlıklı, güvenilir ürünlerin üreticiden direk tüketiciye ulaştırılması için Efes Selçuk Belediyesi tarafından çok önemli bir proje oluşturulur. “Adına da Efes Tarlası Projesi” denir.
Bu sayede küçük üreticiye destek olunacak, iyi tarım uygulamaları yaygınlaştırılacak, ata tohumları toplanıp dağıtılarak üretime dönüşü sağlanacaktır.
Ayrıca kooperatifçilik yaygınlaştırılarak üretilen ürünlerin kooperatif aracılığıyla direk tüketiciye ulaşması sağlanırken, kadınların da evlerinde yapmış oldukları erişte, tarhana, salça, reçel, turşu gibi sağlıklı koşullar altında ürettikleri iyi, temiz ve sağlıklı gıda ürünlerinin satılabilmesi amacıyla “Efes Tarlası Bakkalı” açılır. Bu bakkalda sözü edilen ürünler dışında Türkiye’nin farklı kentlerinde faaliyet gösteren kooperatiflerin ürünleri de satılacaktır.
Dahası da var…
Ata tohumlarına sahip çıkan Tohum Merkezi, iyi tarımı öğreten Toprak Okulu, bu yöntemlerle tarımın yapıldığı Efes Tarlası, üretimin tarihi sürecini kayıt altına alacak Tarım Müzesi ve küçük üreticinin yer alacağı Üretici Pazarı’nın kurulması ise projenin diğer ayaklarını oluşturur.
Pekiyi manda yetiştiriciliğine ne demeli?
İzmir Büyük Şehir Belediyesi’nin desteği ile Selçuk’ta manda yetiştiriciliğinin tekrar canlanabilmesi için başlatılan çalışmalar sonucu o çok lezzetli manda sütünden yapılan ürünler de kooperatif kanalıyla tüketici ile buluşur.
Bu arada manda deyince aklıma kitaplarımda Efes Selçuk’un Belevi Köyü’nü yazarken sözünü ettiğim “1800’lü yıllarda Balıkesir – Dursunbey’de manda yetiştiriciliği yapan bir çiftlikte hasta olan cılız, bakımsız, şişek (*) denilen camızların bakımının Belevi Gölü’nde yapıldığı” geliverince, bu yazımda da kısaca değinmek istedim. Evet, o zamanlar adı Pegasus Gölü olan Belevi Gölü’nün tarihte böyle de önemli bir görevi varmış.
Efes Selçuk’ta projeler bitmez…
Zira yüzyıllar boyunca bir göç şehri olma özelliğini yitirmeyen yerleşimde zengin bir mutfak oluşmuştur. Anadolu’nun pek çok bölgesinden göç ile gelen Yörükler, Lazlar ve Kürtler, Balkanlar’dan ve Girit’ten gelen mübadiller, muhacirler yeni memleketlerine kendi mutfaklarını da taşırlar. Hatta Kore’den gelen turistler bile buraya yerleşip, şehirde bir restoran açar.
Hepsinin mutfağının ayrı bir lezzeti vardır. Ama bir araya gelince daha da lezzetli hale geleceğini düşünerek mutfakları birleştirmeye karar verirler. İşte bu da başka bir projeyi doğurur. Bir minyatür sanatçısı önce ortaya şehrin yeme içme kültürünün zenginliğini simgeleyen bir sofra çizer.
Sofranın ortasına Efes Selçuk’un adıyla özdeşleşmiş “Çöp Şiş” koyulur. Etrafına da “Giritlilerin Salyangoz Yemeği”, “Yörüklerin Topalak Çorbası”, “Karadenizlilerin Lahana Sarması”, “Makedonların Kapaması”, “Güneydoğu’nun Kaburga Dolması” ve “Korelilerin Bulgogisi” dizilir. Böylece ortaya muhteşem bir tablo çıkar. Bu tablonun adına da “Efes Selçuk’un Müşterek Mutfağı” derler…
“Yemek ile mozaik olur mu?” demeyin…
İşte bana göre “Efes Selçuk’un Müşterek Mutfağı” tam da bir mozaiktir. Mozaik hastası olan benim için ise keşfedilmesi gereken bir konudur.
Ben bazıları ile daha öncelerden tanışsam da aralarında hala hiç tanışmadıklarım var. İlk fırsatta tanışmak istiyorum bu lezzetler ile…
Bakalım daha nelere ilham olacak benim âşık olduğum bu büyülü şehir… (**)
Zira sloganı “İlham Veren Kent” olan Efes Selçuk’ta gün geçmiyor ki iyi ve faydalı bir çalışmaya imza atılmasın…
Yolunuz hep açık olsun Efes Selçuklular…
(*) Uzun süre döl almamış dişi camız.
(**) “Selçuk Aslında Efes” kitabımın son cümlesi “Kitabı bitirdiğimde, ben yine Efes Selçuklu olamamıştım ama “Seviyorum” dediğim bu büyülü şehre sonunda âşık oldum…”