Yörük çobanlarından biri ile oymak beyinin kızı birbirlerine sevdalıdır. Çoban sevgisini açıkça söyleyemediği gibi kimselere de anlatamaz. Beyin bunu uygun bulmayacağını ve kızını kendisine vermeyeceğini de tahmin etmektedir. Bu yüzden susar, o sustukça kavalı konuşur. Yüreği yana yana çaldığı kavaldan çıkan ses o kadar büyüleyicidir ki beyin kızı bu sesten çok etkilenir. Gel zaman git…

Bayramın ne olduğunu hepimiz elbette çok iyi biliyoruz. Ancak pek çok şeyin anlamının unutulduğu ya da farklı anlamlar yüklendiği yaşadığımız şu günlerde anılarımızdaki eski bayramları hatırlamak belki hepimize iyi gelecektir… Zira ben bayram yaklaşırken hiçbir coşku hissetmediğimi fark edince geriye dönüp çocukluğumdaki bayramların hayalini kurdum. Bu arada aklıma bazı sorular geldi. Cevaplarını da yine kendi…

Yıl 1980, aylardan Ağustos… Üniversite sonuçlarımızı öğrenmeye Büyük Dershane’nin Alsancak Şubesi’ne gitmiştik. Sonuç tam da beklediğim gibiydi. Zira çok az tercih yapmıştım ve neredeyse hepsi Ege Üniversitesi İşletme ve İktisat Fakültesi’nin bölümleriydi. Mutluydum. Aslında tam anlamıyla gönlümün istediği bir meslek değilse de o yıllarda İşletme eğitimi almak mezuniyetimiz sonrası iş bulma sorunu ile karşılaşmayacağımız anlamına…

İzmir’de son derece önemli işlere imza atan çok değerli sanatçılarımız var… Acaba biz onların gerçekleştirdikleri işleri biliyor muyuz? Hatta onları yeterince tanıyor muyuz? İşte bu sanatçılardan biri de duygularını müziğiyle anlatan Yılmaz Demirtaş… Ben onu ilk olarak, özel bir gecemizde şarkı söylemeye geldiğinde tanıdım. Gecenin ardından “O ne sesti öyle” derken, bir gün “Koro çalışmalarınızda…

Batı Anadolu tarihinde bereketli nehir havzalarının rolü çok önemlidir… Bunların başında ise Küçük Menderes Nehri Havzası gelir… Kuzeyden Ege Bölgesi’nin çatısı tabir edilen Bozdağlar, güneyinden Aydın dağları, batısından ise Alaman dağları ile çevrili Küçük Menderes Nehri ise Büyük Menderes ve Gediz’den sonra Batı Anadolu’nun en uzun nehridir. Yüzyıllar boyunca denize kavuşma sevdası ile akıp dururken,…

Her şey akar, her şey devinir ve hiçbir şey olduğu gibi kalmaz… Efesli Herakleitos ile özdeşleşmiş olan bu deyiş; doğada hiçbir şeyin aynı kalmadığını, her anın bir önceki ve bir sonraki andan farklı olduğunu ne güzel anlatır… Yaşamımız boyunca an gelir çok derin bir denizin dibinde, an gelir çok yüksek bir dağın tepesinde buluruz kendimizi,…

Birkaç yıl önce bu soru ile başladığım yazıma “Evimizden en uzaktaki pastaneye dondurma almaya gitmemize izin verildiği zaman” diye cevap vererek giriş yapmışım. “Komik ama gerçek” diye de devam etmişim. Bu gün ise bu soru aklıma geldiğinde cevabı, “Evimizden en uzaktaki sinemaya gitmemize izin verildiği zaman” oldu. Zira hayatımızın vazgeçilmez eğlencelerinden olan “Sinemada film seyretme”…

Pancratium Maritumum isimli güzeller güzeli bir Prenses nedimeleri ile birlikte gemisiyle Akdeniz üzerinden Kuzey Afrika’ya doğru yol alırken, Kıbrıs’a yaklaşmakta oldukları bir sırada gemide su bitmiş. Su temin etmek için adaya yanaşmaktan başka çareleri yokmuş… Ada’da ise dünya üzerinde kendinden başka güzel birinin varlığına tahammül edemeyen deniz köpüğünden yaratılmış, Güzellik ve Aşk Tanrıçası Afrodit sevgilisi…

Çocukluk ve gençlik yıllarımda bana “Nerelisin?” diye sorulduğunda, “İzmirliyim” deyince, onlar da bana “Peki İzmir’e nereden gelmişsiniz?” diye sorarlardı. Ben de ısrarla “İzmirliyim, zira dedemin babası da İzmir’deymiş. Ondan öncesini ise bilmiyorum. İzmirli olabilmek için ne kadar süredir buralarda yaşamış olmak gerekiyor?” diyerek kızardım. Zira halam ile babam, “ondan öncesi” konusunda pek anlaşamazlardı. Halam dedelerinin…

Çocukluğumda annemle babam güzel haberleri hemen söylemezler, sürpriz yaparlardı. Bunların en önemlilerinden biri ise ilk arabamızın alınışıydı. Zira bu hayatımızda önemli bir değişime neden olacaktı… Aslında o gün sıradan bir gündü. Ama sanki annemle babam biraz telaşlıydılar. Galiba okula yetişmeye çalışırken bunu pek de önemsemedik. Ablalarımla ben sabahtan okullarımıza, babam da işe gitti. Öğleden sonra…

“Kentin dışındaki işçi mahallesinin üzerindeki dumanlı, isli hava her gün fabrikanın düdüğü ile titrer, uğuldardı; bu çağrıya uyanan, uyku sersemliğini üzerlerinden henüz atamamış, asık yüzlü insanlar, kül rengi küçük evlerinden sokağa ürkmüş, tahtakuruları gibi boşalır, sabahın ayaz alacakaranlığında çamurlu sokakta fabrikanın yüksek taş duvarlarına doğru yürürlerdi…” diye uzun bir cümle başlıyordu Maksim Gorki’nin “Ana” adlı…

Mayıs… Ayların en güzelidir… Zira mayıs, bir uyanıştır, bir mucizedir… Bayram, hatta festival… Dahası bir oluş, bir yeniden doğuştur… Kuşlar, böcekler, papatya, gelincik, çayır, çimen, ağaç, çiçek, mimoza, zakkum uyanır. Mayıs demek; erguvan çiçeği demek, erguvan çiçeği ıhlamur, ıhlamur ise bahardır… Beklenendir… Böylesine özellikleri ile mayıs insanlığa çoğunlukla mutluluk getirse de, tarihte bazı hazin olayların…

Pantha rhei, pantha khorei, kai udem menei… Her şey akar, her şey devinir ve hiçbir şey olduğu gibi kalmaz… Binlerce yıl önce söylenmiş ve Efesli Herakleitos ile özdeşleşmiş olan bu deyiş; doğada hiçbir şeyin aynı kalmadığını, her anın bir önceki ve bir sonraki andan farklı olduğunu öyle güzel anlatır ki… Yaşamımız boyunca an gelir derin…

Rivayete göre; “Tanrıların Kralı Zeus, Zinari adasında yaşayan kardeşi Denizler Tanrısı Poseidon’u ziyarete gittiğinde, güzeller güzeli Cynara’yı görüp, aşık olur. Onu Tanrıça yapar ve Olympos’a götürür. Birlikte yaşamaya başladıkları ilk zamanlar Cynara mutludur. Ama bir süre sonra eski hayatını ve ailesini özlemeye başlar. Bir gün Zeus’tan habersiz onları ziyarete gider. Bunu öğrenen Zeus o kadar…

Demiryolu bazen bizi sevdiklerimize kavuştururken, kimi zaman da ayırır. İstasyonlardır kavuşmaların da ayrılmaların da şahidi her zaman… 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun en hareketli beş ihracat ve ithalat limanından biri olan İzmir’de taşımacılığın temel unsuru deve kervanlarıydı. İzmir Limanı’na gelen gemilerden indirilen yükler önce depolara, oradan da hanlara hamallarla taşınır, daha sonra da develere yüklenerek, Batı…